Geçmişe bir ayna tutarak, günü, koşulları, anı ve zamanı bir bütün içerisinde anlamlandırmak bugün için oldukça zor bir uğraş olarak önümüzde duruyor. Yüzyılın bütün araç gereçleriyle dayatılanın dışına çıkıldığında, üzerine deli gömleği giydirilmek istenen, genel geçer bir kabul görmüşlüğün dışında bambaşka bir dünyanın, kurulabileceğine inananlar hiç de azımsanmayacak sayıda. Bir fanusun içerisine hapsettirilen hayatların yeni bir geleceğe ve o geleceğin dünyasına olan ihtiyacı her geçen gün daha da yakıcı bir hal alıyor. Dünyada her şeyin bir düzen içinde terennüm ettiğini düşündüğümüzde Göksal’ın felsefeden, edebiyata, sinemadan şiire, tiyatrodan satrança, psikolojiden dile, romandan resme, matematikten müziğe, fotoğraftan askeri tarihe kadar çok farklı disiplinlerde ortaya koymaya çalıştığı çaba, gerçeğe ve geleceğe doğru atılacak bir ön adım olma özelliği taşıyor. Adorno’dan, İbn Arabi’ye, Shakespeare’den Fuzuli’ye, Aborjinlerden Kızılderiler’e, Pascual Duarte’den Mai ve Siyah’a, hat sanatından grafolojiye kadar çok farklı alanlarda bir derinlik oluşturmaya çalışan Göksal, Derrida’dan Kindî’ye, Kubrick’ten Cervantes’e, Selahattin Hilav’dan Napolyon’a, Sümer’den Roma’ya, Lenin’den Şeyh Hamidullah Efendi’ye kadar uzanan geniş bir yelpazede özgünlüğün izlerini sürüyor. Haliyle okuyucunun kendisine soracağı soru şu; serüvene hazırmıyım ?