Dostoyevski’nin henüz yirmi dört yaşında kaleme aldığı kitap, Rus edebiyatının ilk toplumsal romanı. Sınıf çatışması, edebiyat sevgisi, hayata tutunma çabasının iki dostun mektuplarıyla anlatıldığı kitap büyük yazarın okuyucuya merhabası: “Aynı eski, bildik eşyalara bakındım durdum. Aynı gri, kasvetli eşyalara… Eskisinden farklı görünmüyorlardı. Peki o mürekkep lekeleri, masa, aynı sandalyeler. Zaten önceden gördüklerim miydi gerçekten? Evet, aynılardı, tamamen aynılardı hem de. Peki, o zaman ben neden durduk yere yeniden doğmuş gibi davranmıştım ki? O ruh hâlinin sebebi neydi? Benim için birden güneş doğmuş, gökyüzünü maviye çevirmişti de o yüzden. Neden öyle olmuştu? Neden bazen, gerçek olmasa da, tatlı kokular bahçeye dolmuş gibi oluyor? Benim aptalca hayal gücümün ürünü olsa gerek hepsi. Bazen insan duygusallığa sürüklenip hayatımın neye benzediğini unutuyor. Hatta heyecanından gereksiz heveslere kapılıp kendini kandırıyor işte.”