Gösterilen 501–520 arası toplam: 806

  • Sisifos Söyleni

    “Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.”
    Albert Camus, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yayımladığı deneme kitabı Sisifos Söyleni’nde, yaşamın anlamsızlığı, varoluşumuzun saçmalığı gibi intihara yönelen temaları, tarihin ve edebiyatın belirli bazı kişilikleri üzerinden ele alır. Tahsin Yücel’in dilimize kazandırdığı eser, 20. yüzyıl felsefe tarihinin en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilmiştir. Tanrıların, hep yeniden aşağıya yuvarlanacak olan taşı tepeye çıkarmakla cezalandırdıkları Sisifos, cezasını bilinçli olarak kabullenmiş, tekrar yuvarlanacağını bildiği halde taşı bütün gücüyle yukarı taşır. Camus saçma kavramını işte bu noktada tanımlar: boşuna olduğunu bildiği halde direnen insan. Yaşamın anlamı ancak, dünyanın saçmalığını ve yenilginin daima tekrarlanacağını bile bile kötülüğe direnmek olabilir, insanlığa gerçek boyutlarını ancak bu başkaldırı kazandırabilir.

    7,94
  • Siyah İnci

    1878’de yayımlanmasının ardından beklenmedik bir başarı yakalayan, Anna Sewell’ın tek romanı Siyah İnci, ilk gençlik yıllarını sevgi dolu bir çiftlikte geçirdikten sonra ailesinden koparılarak sürekli el değiştiren bir atın, Siyah İnci’nin hikâyesini, yine bizzat onun ağzından anlatıyor. Yeni hayatında kâh köyde araba çeken, kâh büyük şehirin hengâmesinde kiralık araba atı olarak çalışan, hem nazik hem de zalim pek çok insanla karşılaşan, zenginliği de fakirliği de tecrübe eden Siyah İnci, başından geçen türlü maceralarda daima iyiliğin, dostluğun ve hakkaniyetli olmanın önemini vurgular. Anna Sewell’ın on dokuzuncu yüzyılda atların maruz kaldıkları kötü muameleleri eleştirmek ve insanları merhametli olmaya teşvik etmek amacıyla kaleme aldığı Siyah İnci, dünya edebiyatının en sevilen ve hiç eskimeyen klasikleri arasında…

    5,64
  • Siyasetname

    Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı olarak bilinse de bu sanatın zemininde nice taktikler, nice oyunlar yatıyordu… Yeri geldiğinde bir ikna sanatı, yeri geldiğinde ise keskin bir kılıçtı. Nice kanlar aktı, nice canlar yandı. Sözün kısası, Selçuklular devrinde incelikli bir sanattı siyaset. İşte bu kitap da, bu sanatı devlet adamlarına öğretmek, onlara devleti yönetme becerisi kazandırmak amacıyla yazılmıştı… Selçuklu sultanları Alparslan ve Melikşah döneminde 29 yıl vezirlik yapmış olan Nizamülmülk’ün, Sultan Melikşah’ın isteği üzerine 1086-1092 yılları arasında Farsça kaleme aldığı Siyasetname, her fasılda ayrı bir konuyu işleyen, konuları hikâyelerle süsleyen bir eser. Aradan 900 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen çoğu bilginin hâlâ güncelliğini koruması, eseri ölümsüz kılan en büyük etken.
    7,94
  • Sıfır Kilometre

    Işıklar Sana Evinin Yolunu Gösterecek Birbirimizi uzaktan uzağa sevmek bir göldü, biz de o göle atlayan iki balıktık. O ufacık gölün içerisinde birbirimizi bulduk ve hiç kaybetmeyiz sandık. Oysa hiçbir şey sandığımız kadar kolay olmadı. Yan yana olmak koskoca bir denizdi ve biz bu denizde birbirimizi kaybettik. Binlerce kilometreyi aştık, birbirimize geldik. Oysa şimdi her zamankinden zor bir savaş bekliyor bizi, buram buram hissediyorum bunu. Sonra kulaklığımı takıyorum, telefonumu atıyorum cebime, kendi kendime fısıldamaya başlıyorum içimden… “Işıklar sana evinin yolunu gösterecek…” Bir kez daha tekrar ediyorum: “Işıklar sana evinin yolunu gösterecek…” Sonra bir kez daha… “Işıklar sana evinin yolunu gösterecek…” Ben İzmir ve bu benim evimi bulma hikâyem. İzmir ve Ege’nin ışıklarla dolu karanlık dünyalarının hikâyesi devam ediyor… Üstelik aralarındaki mesafe artık sıfır kilometre! Işıklarınızı yeniden yakmaya geliyoruz, hazır mısınız? “Tüm bu belirsizliklerin ortasında emin olduğum bir şey vardı, o buradaydı ve artık yıldızlarla doluydu üstümüzü kaplayan bu gökyüzü… Her ne olursa olsun, her nasıl olursa olsun.”

    11,39
  • Sıfır Kilometre (Karton Kapak)

    Işıklar Sana Evinin Yolunu Gösterecek Birbirimizi uzaktan uzağa sevmek bir göldü, biz de o göle atlayan iki balıktık. O ufacık gölün içerisinde birbirimizi bulduk ve hiç kaybetmeyiz sandık. Oysa hiçbir şey sandığımız kadar kolay olmadı. Yan yana olmak koskoca bir denizdi ve biz bu denizde birbirimizi kaybettik. Binlerce kilometreyi aştık, birbirimize geldik. Oysa şimdi her zamankinden zor bir savaş bekliyor bizi, buram buram hissediyorum bunu. Sonra kulaklığımı takıyorum, telefonumu atıyorum cebime, kendi kendime fısıldamaya başlıyorum içimden… “Işıklar sana evinin yolunu gösterecek…” Bir kez daha tekrar ediyorum: “Işıklar sana evinin yolunu gösterecek…” Sonra bir kez daha… “Işıklar sana evinin yolunu gösterecek…” Ben İzmir ve bu benim evimi bulma hikâyem. İzmir ve Ege’nin ışıklarla dolu karanlık dünyalarının hikâyesi devam ediyor… Üstelik aralarındaki mesafe artık sıfır kilometre! Işıklarınızı yeniden yakmaya geliyoruz, hazır mısınız? “Tüm bu belirsizliklerin ortasında emin olduğum bir şey vardı, o buradaydı ve artık yıldızlarla doluydu üstümüzü kaplayan bu gökyüzü… Her ne olursa olsun, her nasıl olursa olsun.”

    10,24
  • Sınırsız

    Ben ilk dilek hakkımda, bana dilek tutmayı öğreten adamı diledim. “Renkli ışıkları sönmüş, ıssız ve bomboş lunaparka baktım. Ne kadar da benziyordu bana. Yıllarca ne olduğumu aradım durdum. Buydum ben işte, gece olduğunda terk edilen, ışıkları kapatılan, bomboş kalan bir lunapark… Kaşlarımı çattığımda Cihan’ın yanımızdaki kilitli şalter kutusunun camını anahtarıyla kırıp şalteri kaldırışına şahit oldum. Sonra nutkum tutuldu. Rengârenk ışıklar birdenbire bütün lunaparkı doldurmuştu! Nefesimi tuttum. Çok garip bir andı. Biraz önce kendime benzettiğim lunaparkın ışıkları rengârenk yanıyordu şimdi! Cihan sadece lunaparkın değil, benim de ışıklarımı yakmıştı. Cihan bana ışık vermişti, renk vermişti, o bana hayat vermişti…” Bu hikâye, aşka inancı “Annem babam bile terk etti beni, sen nasıl seveceksin ki?” cümlesiyle sınırlı kalan Deniz’in hayal bile edemeyeceği şekilde sevilmesinin hikâyesi… Cihan ve Deniz’in okuyucuyu her satırda şaşkına çevirecek aşkına tanık olmaya hazır mısınız?

    10,24
  • Sır

    Tarihin çöp sepeti Politik-vizyon Her ne var alemde Aramakla bulunmaz Mürit Satılık huzur Cüz gülü

    5,64
  • Sır Bir Yahya Efendi Romanı

    “Bazıları vardır ki yaşarken ölüdürler ve bazıları da ölüyken diri. Gönlü ölü olanın bedeni diri olsa da ölüdür. Gönlünün sırrını bilen ölse dahi diri… Ölmek dedikleri o sebeple hep aynı değildir işte. Bu âlemi ölü gibi yaşayanlar öte âlemde diri gibi dolaşırlar” dedi Yahya Efendi. Gözlerini kısarak Beşiktaş sırtlarından deryaya bakıyordu. Ölüm bedeni öldürüyor lakin gönlüne dokunmuyordu insanın. … Eskiler İstanbul’un dört manevi muhafızı var diye inanırlarmış. İşte Yahya Efendi o dört manevi muhafızdan biri… Ölse de vazifesi bitmeyen bir gönül eri… Cihan Sultanı Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşi İstanbul’un sahipleri toprağın üstünde yaşayanlar değil, altında yaşayanlardır. “Ölümsüz bir aşk mı istiyorsun o vakit ölümsüz olan bir sevgiliye âşık ol” diyor eskiler işte ben de öyle bir âşıktan bahis açıyorum bu kez. Bu dünyadan göçüp giden ama ölmeyen birinden… Yahya Efendi’den… Zira Yunus’un da dediği gibi “Âşıklar ölmez…” … Ölenler yok mu oluyorlar sanıyorsun kâri? Ya ölmeyen ölüler de varsa?

    9,90
  • Sızıntı Wikileaks’te Ünlü Türkler

    Yakın tarihimizin gizlenen gerçekleriyle yüzleşmeye hazır mısınız? • Türk polisi FBI’dan Fethullah Gülen için ne istedi? • ABD Gülen cemaati hakkında ne düşünüyor? • Türk polisi FBI’a verdiği Ergenekon brifinginde neler anlattı? • ABD’li diplomatlara Yaşar Büyükanıt’la ilgili hangi fotoğraflar gösterildi? • İsviçre’deki gizli hesaplar meselesi hakkında neler konuşuldu? • PKK’ya af ABD tarafından nasıl planlandı? • Erdoğan-Gül çekişmesi kriptolara nasıl yansıdı? • Bülent Arınç TSK’yı ABD Büyükelçisi’ne nasıl ve neden şikâyet etti? • ABD AKP’li bakanları nasıl fişledi? • ABD’nin nükleer silahları Türkiye’de mi? • Hangi Ergenekon gözaltıları Amerikalılara önceden haber verildi? Bu soruların ve daha fazlasının yanıtı Wikileaks belgeleri ışığında ortaya çıkıyor.

    9,09
  • Sofie’nin Dünyası Felsefe Tarihi Üzerine Bir Roman

    “Sofi’nin Dünyası” yayınlandığı 1991 yılından bu yana aralarında Korece, Rusça, Japonca, Arapça gibi diller de olmak üzere kırka yakın dile çevrilmiş ve yayınlandığı her ülkede en çok satan kitap olma başarısını elde etmiştir… “Benzer insanların”, yüzeysel bilgilerin geçerli olduğu çağımızda, “3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır” diyen Goethe’nin günübirlik insanlarından olmama yolunda ciddi bir adım. 15. yaşgününü kutlamaya hazırlanan Sofi, bir gün posta kutusunda “Kimsin” yazılı bir not bulur. Bu sorudan hareketle, bütün bir felsefe tarihinde sorulmuş soruları ve cevapları, sürükleyici bir roman kurgusu içinde anlatan Jostein Gaarder, Umberto Eco’nun “Gülün Adı”nda Ortaçağ teolojisini romanlaştırma gücünü bu kitabında felsefede gösteriyor. Gaarder (1952) özellikle gençliğe yönelik kitaplarıyla tanınan Norveçli bir felsefe öğretmeni.

    13,69
  • Sokrates’in Savunması

    Platon (MÖ yaklaşık 428-MÖ yaklaşık 348): Bugünkü üniversitenin atası sayılan Akademia’nın kurucusu ve hocası Sokrates’i konuşturduğu diyaloglarla felsefeyi yazıya en iyi aktarmış ustalardan biridir. Bu kitapta birbirini tamamlayan dört diyalog yer almaktadır. İlk diyalog olan Euthyphron’da yargılanışının öncesi anlatılır ve dinsizlikle suçlanan Sokrates’in inançları hakkında bilgi verilir. Sokrates’in Savunması’nda ise yargı süreci anlatılmaktadır. Kriton’da hüküm sonrası anlatılır, bir yurttaşın saygı duyması gereken ilkeler tartışılır. Platon’un en şiirsel eserlerinden biri olan Phaidon’daysa Sokrates’in son günü anlatılırken ruh hakkındaki düşünceleri yansıtılmaktadır.

    6,79
  • Sol Ayağım

    Doğuştan beyin felçli olan Christy Brown, konuşmasını ve hareketlerini kontrol edemiyordu. Ama zekâsı ve cesareti onun okuma ve yazmayı, resim yapmayı ve daktilo kullanmayı öğrenebilmesini, hatta bu kitabı yazabilmesini sağladı.
    Christy Brown, kendi yaşam öyküsünü kaleme aldığı bu kitabında bütün bunları öğrenebilmek için sol ayağını kullanarak nasıl büyük bir mücadele verdiğini ve hayata nasıl tutunduğunu anlatıyor.
    Yazarın, bu kitabın devamı niteliğinde sayılabilecek “Her Gün Hüzün” adlı başka bir kitabı daha bulunuyor.
    Sol Ayağım, Christy Brown’ı Daniel Day-Lewis’in canlandırdığı aynı adlı, çok başarılı bir filmle beyaz perdeye de uyarlanmıştır.

    9,09
  • Solgun Ateş

    Çok zordur konuşmak sevgili ölülerimizle,
    Rüyalardan bildiğimiz üzere!
    Endişemizi, kırılganlığımızı, utancımızı
    Görmezden gelirler. Artık eskisi gibi olmayışları
    İnsana fena koyar. Uzak bir savaşta ölen
    Okul arkadaşımız, şaşkın değildir bizi
    kapısında görmekten;
    İşaret eder biraz kaygısız, biraz kederli,
    Bodrum katı odasındaki su birikintilerini.
    SOLGUN ATEŞ

    Nabokov dilimizi kullanmayı ve dönüştürmeyi seçmekle, hepimize şeref bahşetmiştir.
    ANTHONY BURGESS

    10,24
  • Son Ada

    Son Adanın adsız anlatıcısı adını kendisinin koyduğu bu yeri son sığınak son insani köşe olarak niteliyor. Anlattığı nerdeyse bir ütopya Herkes elinden geldiği kadarını içinden geldiği kadarını yapıyordu. Ancak bu durum uzun sürmez Ülkenin darbeci başkanının emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya yerleşmesi bu cennet adada yaşayanların huzurunu kaçıracaktır. Başkan Son Adayı her tür anarşiden kurtarmaya kararlıdır. Adanın halinden hoşnut toplumunu çoğunluğun oyları neyi işaret ediyorsa onu yaparak oluşturduğu kurullar eliyle yönetmeye adanın ağaçlıklı yolunu park ve bahçe geleneklerine göre düzenlenmiş bir hale getirerek başlar. Görünüşte her şey demokratik geleneklere uygundur. Ütopya tam bir distopyaya dönüşürken başta martılar bu gidişe başkaldıranlar da vardır… Livanelinin bu benzersiz yaratıcı romanında insan yapısı otoriteyle karşı karşıya… Yazar bizi dünyamız üzerinde yeniden düşünmeye çağırıyor. Mutlaka okunmalı. Prof. Lenore Martin Harvard Üniversitesi Romanı bitirdiğinizde bir yurdu yok eden kişilerin küçük bir adayı da kolaylıkla yok etmesinin doğal olduğunu anlıyorsunuz. Hasan Akarsu Cumhuriyet

    7,94
  • Son Hasat

    Gökkuşağından ormanlar dikiyorum şimdi Bütün renkleri geri getirmeye geliyorum Ölümümle yaşamımı geri getirmeye geliyorum Cennette seni bekliyorum Belki dirilir gönlümün yalnızlığı Hepsi bir aşk hikâyesi Hilal… Akhisarlı zeytinyağı tüccarı bir ailenin, kuşaklardır iyi yetişmiş, görmüş geçirmiş bir neslin son halkası, şehrin en itibarlı adamlarından İsmail Bey’in kızı. Biraz şımarık, biraz garip, başı renklerle, içindeki seslerle dertte olan Hilal. Ailesinin herkesten, neredeyse kendilerinden bile sakladığı “gerçek”le şizofren Hilal. Ve Alparslan… Akhisar’ın bir başka güç sahibi ailesinin, tütün tarlalarına hükmeden Halil Ağa’nın oğlu. Babasının eli kolu, her şeyi, geleceği, soyunun yürüyeceği kişi.

    7,94
  • Son Söyleşi

    Bir insan düşünün… Yaptığı her eylem, söylediği her söz insanlar ve olaylar üzerinde derin etkiler oluştursun. Ve bu insan bir hareketiyle binlerce insanı harekete geçirebilsin veya durdurabilsin… Doğal olarak bu kişinin söylediği her söz büyük bir öneme sahiptir… İşte bu kişi Malcolm X… 20. yüzyıl tarihine silinmez izler bırakmış bir isim… Hakkında onlarca kitap yazıldı, filmler çevrildi, makaleler yazıldı. Bu kitaplar onlarca dile çevrildi. Hakkında bilinmedik ve yazılmadık şey yok neredeyse… Acaba öyle mi? Malcolm X’in ölümünden sadece bir gün önce kayda geçirdiği düşünceleri Türk okuru ile buluşuyor.

    5,64
  • Son Umut

    Ruhumun yine sıkılıp bunaldığı bir anda, şehrin en ünlü kitapçısına gitmiştim. Hiçbir açıklama yapmadan, Kitap istiyorum diye daldım içeriye.. Usta bir psikolog tavrıyla, orta yaşlı bir bayan dikildi karşıma.. Bir kitap tavsiye edeceğim size, dedi. Bu kitabı okuyunca, yazarın diğer kitaplarını da bir an önce okumak isteyeceksiniz. Kitabı, klasik bir deyimle bi soluk’ta bitirdim. Nerede mi? Oracıkta.. Hem de iki saat içinde.. Yaşanmış, ibretli ve sırlarla dolu hayat öykülerinin satır aralarında kendimi bulmuştum. Acaba, dedim. Ben de ibretli hayat hikayemi anlatsam, benim öyküm de yolunu kaybetmiş, ümidini yitirmiş genç kuşağa bir kılavuz olamaz mı? Bunun için, umutsuz dünyanın Son Umut’unu sizinle yaplaşmak istedim. Oradaki olayların ve sahnelerin, hayatınıza ışık olması niyetiyle..

    6,79
  • Sonra Giydirir Aşk Esvabını

    “Gözlerime bakarak verdiğin sevinci
    Ne de toz mavi kurdeleni
    Kaybedemem asla.
    Farkında değiller hâlâ, bitti sanıyorlar.
    Acı esas şimdi başlıyor.”

    Romanları ve oyunculuğu ile Türkiye’de ve dünyada büyük ilgiyle takip edilen Bahadır Yenişehirlioğlu özel baskılı ilk şiir kitabında hayata, inanca ve aşka dair duygu dolu şiirleriyle çıkıyor okurlarının karşısına…
    Görsel ve işitsel bir şölen olarak tasarlanan Sonra Giydirir Aşk Esvabını’da 50’yi aşkın şiir yer alıyor. Kitaptaki şiirlerden bazıları her biri için ayrı ayrı bestelenen müziklerle Bahadır Yenişehirlioğlu tarafından seslendirildi.
    Sözün ve müziğin gücünü bir araya getiren bu çalışmada, kitabın içine yerleştirilmiş QR kodlarla seslendirilen şiirlere eriştiğinizde çok farklı bir okuma deneyimi yaşayacaksınız.

    12,54
  • Sorulunca Söylenen

    İsmet Özel’in son on dört senede neşredilmemiş kitabı SORULUNCA SÖYLENEN’in yeni baskısı yapıldı. Kitap, 1977 ila 1999 yılları arasında İsmet Özel ile yapılmış mülakatları ihtiva ediyor. Kitabın arka kapağında şu satırlar yazmakta: “Soruyorsunuz: İslâm düşüncesi bir kalkınma ideolojisi olabilir mi? Soruyorsunuz: İslâm düşüncesi anti-emperyalist bir mücadele programında temel unsur haline gelebilir mi? Soruyorsunuz: İslâm düşüncesi komünizme karşı bir silah olarak kullanılabilir mi? Bunların hepsi yirminci yüzyılda yapılmıştır ve yapılmaktadır. Ama bütün bu olup bitenin, devam etmekte olanların kelime-i tevhid ile müsbet mânâda bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. İslâm’ı bir araç olarak görmek, İslâm’dan daha üstün hedeflerin bulunduğunu kabul etmek anlamına gelir. Eğer İslâm’dan, yani Allah’a teslimiyetten daha üstün değerler varsa Müslüman olmaya ne gerek var.”

    12,54
  • Şov ve Mahrem

    Anlam dünyasının farklı uçlarında yer alan iki kavram; şov ve mahrem. Postmodern dönemde, “mahrem” olanın sınırları “şov” tarafından aşındırılıyor ve şov, mahremi esir alıyor. Kitle kültürünün içine sıkışmış insan, varolmanın yolunu “fark edilmekte” buldukça görüntülere sığınıyor Kimlikler imajlar üzerinden inşa edilirken dinî/ahlakî normların yerinin modanın lokomotifliğinde tüketim kriterleri alıyor. Artık sokaklar sahne, insanlar oyuncu. Oyunu yazanlarsa “kamusal alanın mübarekleri” yani modacılar. Kutsalını kaybeden dünya, yeni kutsallar arayışında modacılara teslim oluyor. Mahremiyet sınırlarında kalması gerekenlerin teker teker “şov” malzemesine dönüştürüldüğüne bir dönemde Sosyolog Fatma Barbarosoğlu, çağımızın çelişkisi üzerine yazdı; Şov ve Mahrem.
    devamını oku

    10,24