Gösterilen 461–480 arası toplam: 860

  • Kuranı Kerim ve Yüce Meali Bilgisayar Hatlı Rahle Boy

    Kuranı Kerim ve Yüce Meali Bilgisayar Hatlı Rahle Boy 1. Kalite Şamua Kağıt, Lüks Sıvama Cilt, 2 Renk Ofset Baskı… Elmalılı Hamdı Yazır Meali… Sadeleştiren..: KASIM YAYLA ( Mısır El-Ezher Üniversitesi mezunu) Dünyada En Kolay Okunan Bilgisayar Hattı ile Hazırlandı… Seçilen yazı hem estetik hem de harflerin temel karakterlerini koruyan ve kolay okunmalarını sağlayan özel bir hattır… Harekeler ait oldukları harflerin hemen altında ya da üstünde sıralanmış, özellikle okumaya yeni başlayanlar hareke karışıklıklarına meydan vermeyecek şekilde düzenlenmiştir… Sayfa üstlerinde kullanılan kılavuzlarda surelerin ve cüzlerin isimleriyle beraber numaraları da verilerek okuyucunun aradığı sure ve cüz’ü numarasından da rahatlıkla bulabilmeleri amaçlanmıştır… Her bir sure başlığında, surenin adı, nazil olduğu yer ve ayet sayısı, rakam ve yazı ile belirtilerek sure hakkında bir ön bilgi verilmiştir…

    0,00
  • Küresel Direnişçiler

    Küresel bir din olan İslam’ın mensupları Müslümanlar elbette küresel düşünecekler, elbette küresel dertleri olacak ve küresel ölçekli direniş hatları oluşturacaklar. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki Müslümanlar barış ve huzur için direniyor. Bazen kantarın topuzunu kaçırıyor, bazen haddi aşıyor, bazen feci yenilgiler de alıyor. Ancak direniyorlar. Kora kor direniyor, mücadele ediyor, koy vermiyor, boş vermiyorlar. Gazeteci yazar Mustafa Uzun, direniş erleri ile uzun süredir görüşüyor, konuşuyor, kucaklaşıyor. Avrupa’nın göbeğinde görüştüğü direnişçiler de oldu, Afrika’nın içlerinde, Gazze’nin sokaklarında, Moro’nun dağlarında, Patani’nin ormanlarında da kucaklaştığı liderler oldu. Kimi silahını konuştururken çoğunluğu kalemini, fikrini, kamerasını konuşturuyor. Hepsinin silahı farklı ancak hepsi yürekten konuşuyor. Farklı alanlarda uzmanlaşan bu şahısların arasında Cumhurbaşkanı da var, Başbakan da. Şehit yürekler de var, küresel şer odakları tarafından terörizm iddiasıyla aranan isimler de. Tarihe düşülen kayıtlar bu kitapta…

    6,79
  • Küresel Krizden Çıkış İslam İktisadı

    İslâm, faizi yasaklayarak paranın üretime aktarılmasını temin eder. Üretim de istihdâmın yolunu açar. İslâm; infak, zekat, sadaka gibi kavramlarla zenginle fakir arasında muhteşem bir muvâzene tesis eder. Böyle bir toplumda burjuva ve proleterya diye iki ayrı sınıf oluşmaz. Bunun içindir ki, İslâm cihan devletlerinin hâkimiyet yıllarında -kapitalizmden korunmak için komünizmin ortaya çıkması gibi- varlığını İslâm karşıtlığı üzerine bina eden bir sistem zuhûr etmemiştir. Kapitalizmi kuran ve koruyan irade, İslâm’ın üretim ve istihdam merkezli yapısının sömürüye son vereceğini bildiğinden dolayı, İslâm’ı esas alan yönetim şekillerinin iktidardan uzaklaştırılması için her türlü yola başvurmaktadır. 2008 krizi göstermiştir ki, dünya ekonomisi faizi merkeze alan bir anlayışla daha uzun zaman yoluna devam edemez. Müslümanlar, emperyalist güçlerin büyük güç kaybettiği II. Dünya Savaşı sürecinde hazırlıklı olsaydı bugün siyasi noktada olduğu gibi iktisâdi alanda da refah düzeyini yakalayan bir “İslâm Dünyası” ile karşı karşıya olurduk. Kapitalizm’in sürekli ulusal ve küresel krizlere girdiği bir zamanda Müslümanlar, hem mevcût iktisâdi yapıya hem de İslâm iktisâdına vâkıf ilim adamları yetiştirebilirse yeni dünya, İslâmî ilkeler esas alınarak kurulacaktır. Emeksiz kazanç olan faizi, sömürüyü, değişim aracı olan parayı, niçin faizin haram, neden ticaretin meşru olduğunu, faizin enflasyonla münâsebetini, bir ülkenin İslâm’a ait olup olmamasına göre faizin hükmünün değişip değişmeyeceğini, çıkış yolu olarak faizsiz finansın nasıl ve neye göre tesis edileceğini anlatan, altı ana başlık, bir lahika ve sonuçtan oluşan bu kitap, kapitalizmin kriz nöbetlerine girdiği bir dönemde insanlara kurtuluş için İslâm İktisâdı’nın niçin tek seçenek olduğunu anlatmaya taliptir.

    9,09
  • Manevi Eğitimin Yolu ve Edepleri

    Manevi eğitime girmek isteyen müridi bekleyen imtihanlar nelerdir?
    Şeytan ve nefis tasavvuf yolundaki bir müridi kandırmak için hangi hilelere başvurur?
    Kul, Rabbine karşı samimi olursa onu bekleyen mükafatlar nelerdir?
    Azimetle amel etmeyi ve ruhsatları terketmeyi gerektiren kutlu tasavvuf yolunun esasları ve edepleri hakkında bir başucu kitap olan elinizdeki eser, Gönüller Sultanı Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin deruni üslubunu, mana yüklü nasihatlerini günümüze taşıması açısından ayrı bir kıymete sahip…

    devamını oku

    6,79
  • Marifet Yolcusuna Kılavuz

    Konevi, bu risalesinde Tanrı’nın zatı, sıfatları ve fiilleri; velayet ve bununla ilgili meseleler, nübüvvet, ahiret, dünya ve nefsin özellikleri ve bekası gibi konularda sufilerin görüşlerini ele almaktadır. Bütün bu konuları, sülüğe yeni başlamış hakikat araştırmacıları için bir “öğüt” ve “rehberlik”; sülüğünü tamamlamış ve kemale ermiş insanlar için ise, sülükleri esnasında yaşadıkları ve “tahkik” ederek öğrendikleri hakikatleri “hatırlatma” olarak ifade etmektedir.

    5,64
  • Meal Okuma Rehberi

    Yıllardır yaptığımız sohbetlerde şunu gördük:
    Kur’an’ı yüzünden okuyanların büyük bir çoğunluğu meal okumuyor,
    Meal okuyanların da büyük bir bölümü anlama zorluğu çekiyordu.
    Bu zorlukların aşılması adına arayışa girenler de
    Sadece meal okuyanlara yardımcı olacak kitapları bulmakta zorluk çekiyor,
    Var olanları anlamak için de ciddi bir ilahiyat alt yapısı gerektiğini görüyorlardı.
    Bütün bunları ve daha fazlasını bilmenin bir sonucu olarak elinizdeki bu kitapçığı hazırladık.
    Bu kitap,
    Öncelikli olarak size parçayı bütün içinde gösteriyor,
    Meal okumada karşılaştığınız zorlukları en aza indiriyor,
    Akla gelen sorulara cevap veriyor,
    Tefsir Usûlü kitaplarındaki ağır konuları, kolay anlaşılır bir dille sunuyor,
    Kur’an’ın temel kavramlarına ayrı bir önem veriyor,
    Kur’an kıssalarının günümüzde nasıl anlaşılacağı konusunda rehberlik yapıyor,

    6,79
  • Medeniyet Meselesi İslam ve Batı İlişkileri Çerçevesinde

    Avrupa merkezciliğinin ortaya çıkardığı ve bizi ilgilendiren en önemli netice , Müslümanları ve islam medeniyetini tarih yazarlığı marifetiyle yok etmek olmuştur. Medeniyet hem her yönüyle hayat , hem de bu hayatı kendisine konu edinen düşünce olduğundan dolayı , İslam medeniyetinin tarih yazarlığı marifetiyle ihmali ve inkarı , İslam Düşüncesinin de ihmal ve inkarını intaç etmiştir. Bulunduğumuz noktada bir taraftan İslam düşüncesi tarihi , medeniyet tarihinin mütemmim cüzü olarak , eksiksiz bir şekilde yazılırken; diğer taraftan bu düşünce ile irtibatlı olan diğer düşünceler de , bu arada batı düşüncesi de , birlikte yazılmalıdır/yazılacaktır. Bugün şunu daha iyi biliyoruz ki , bütün bir insanlık tarihini dikkate almadan , bir medeniyetin veya bir bölgenin tarihini yazmak mümkün olmuyor. Mesela 17.yy Osmanlı düşüncesini , siyasetini , sanatını , ilmini , dini hayatını vs. yazmak istiyorsak , bunu Çin , Hint , Rus ve Batı Avrupa ile irtibatı içinde yazmazsak , eksik yazmış olacağız. Elinizdeki bu eserde , bunun sadece bir mesele ve iki bölge arasındaki ilişki üzerinden müzakeresini yapmaya çalıştık.

    6,79
  • Medine Sahifesi

    Çoğunlukla “Medine Vesikası” olarak bilinen ve özellikle XIX. yüzyılın sonlarına doğru önce Batılı bilim çevrelerinde, sonra da Müslüman araştırmacılar arasında geniş ilgi gören, çok sayıda kitap ve makaleye konu olan anlaşma metni, kendisini Sahîfe olarak nitelendirmektedir. Bu metnin bilhassa günümüzde bu kadar ilgi görmesinin başlıca sebeplerinden biri, bazılarınca içeriği itibariyle tarihte hazırlanmış “ilk yazılı anayasa” olarak tanımlanacak kadar önemli görülmesi, diğeri de belgenin otantikliği konusunda araştırmacıların en küçük bir tereddütlerinin bulunmaması olduğu söylenebilir. Nitekim Batılı araştırmacılar da söz konusu metni sık sık Medine Anayasası şeklinde adlandırmış, otantikliği üzerinde adeta ittifak etmişlerdir. Ülkemizde de Medine Sahîfesi’nin, modern Müslüman toplumlar için ifade ettiği sosyo-politik değeri üzerinde yakın geçmişte oldukça heyecanlı tartışmalar yapılmıştır. Ancak bu tartışmalar, ekseriyetle ilmî ve özgün araştırmalara dayanmayan subjektif yorumlar mesabesinde kalmış; bu sebeple metne atfedilen tarihî ve sosyo-politik değer de zaman içinde anlamını kaybetmiştir.

    Böylece,  Sahîfe’yi ele alan birçok çalışmada belgenin oluşmasını hazırlayan tarihî, toplumsal ve kültürel arkaplan ihmal edildiği için metnin çevirisi, muhtevasının anlaşılması ve yorumlanması, tarihlendirilmesi gibi birçok konuda hatalar yapıldığı görülmüştür. Bu noktada elinizdeki eserin belki de en özgün yanlarından biri, müellifin –dönem hakkında ilk yazılı belge olma niteliğini taşıyan Kur’an’ın verdiği bilgilerden de yararlanarak- tarihî ve toplumsal arkaplanı çeşitli yönleriyle adım adım izlemesi ve Ṡaḥîfe’yi bu arkaplan ile ilişkilendirmesidir.

    gizle

    9,09
  • Medine Toplumu

    Eserde Medine toplumunun yapısı, özellikleri, sosyal ve ekonomik hayatı incelenmekte ve gerçekleştirilen ilk uygulamalar üzerinde durulmaktadır. Bu eseri aynı konuyu işleyen diğer eserler ve siyer kitaplarından ayıran özellik ise ilk defa bu eserde konular ele alınırken hadis kritiği metodunun kullanılmasıdır. Böylece İslam tarihinin ilk dönemlerine ilişkin eldeki bilgiler ve rivayetler hadisçilerin ölçütlerine göre yeniden değerlendirilmektedir. Yazar Medine toplumunu çeşitli yönleriyle incelerken ilk döneme ait kaynakları da değerlendirmekte ve İslâm tarihinin hadisçilerin metoduna göre yeniden yazılması ve yorumlanmasına yönelik bir model sunmaktadır.

    6,90
  • Medine- Münevvere Tarihi (Vefaü’l- Vefa bi-Ahbari Dari’l-Mustafa) (3 Cilt Takım)

    Es-Semhûdî’nin Medine’nin doğal, tarihî ve dinî yapılarına yoğunlaşmış Vefâü’l-vefâ bi-ahbâri dâri’l-Mustafâ adlı eseri ile Medine tarih yazıcılığı yöntem, içerik ve sistem bakımından klasik dönemin deyim yerindeyse zirve noktasına ulaşmıştır. Çünkü Vefâ’dan sonra Medine tarihine dair telif edilen eserler, birçok yönden es-Semhûdî’nin Vefâ’sını örnek almış ve ondan önemli bir kaynak olarak yararlanmıştır. Memlükler devletinin son devirlerinde Medine’de yaşayıp orada yıllarca fetva veren, medreselerde hocalık ve yöneticilik yapan ve zamanla Medine ileri gelenlerinden birisi haline gelen es-Semhûdî, Medine şehri ile ilgili her olaya ve planlamaya bizzat katılıp bu şehrin ve ahâlisinin durumunun iyileştirilmesi için gayret göstermiş, şehrin görüntüsünü veya huzurunu bozan olaylara değişik şekillerde ve vesilelerle müdahale etmiştir. Bu yüzden zaman zaman birçok sıkıntı da çekmiş olan es-Semhûdî’nin bu gibi özellikleri, tamamen Medine şehrine yoğunlaşabilmesini, dolayısıyla da eserinde geçmiş dönemlerdeki ve kendi dönemindeki Medine’ye dair önemli ve yoğun malumatın yer almasını sağlamıştır.
    Böylesi önemli bir klasik İslâm eserinin Türkçe’ye doğru bir şekilde çevirisi için gücümüz yettiği kadar ahlakî, sanatsal ve ilmî bağlanmayı gerçekleştirmeye çalıştık. Tercüme ön sözünde bu husus genişçe açıklanmıştır. Tercüme metinde yaptıklarımız bir yana dipnotlar aracılığıyla da bu gayeye yönelik olarak birçok açıklamada bulunduk. Türkçe okuyan ve düşünen okuyucuların istifadesine sunduğumuz bu eserin gelecekte yapılacak kaynak eser tercümelerine de katkı sunmasını ummaktayız. Bu çalışma toplamda 3 ciltten oluşmaktadır. Toplam 1448 Sayfadır.

    33,90
  • Medreseler Neydi, Ne Değildi? Osmanlılarda Akli İlimlerin Eğitimi ve Modern Bilimin Girişi

    OSMANLI’DA BİLİM VE EĞİTİM:
    MEDRESELERİN TARİHİ SERÜVENİ…

    Klasik dönemde (8. ve 16. asırlar) bilim kurumları nasıl şekillenmişti? Semerkand medresesi ilim dünyasına neler katmıştı? Osmanlı öncesinde Anadolu medreseleri ne durumdaydı? Osmanlı’da medrese geleneği nasıl ortaya çıktı? Fatih Külliyesi Medreseleri aslında ne değildi? Avrupa’daki üniversitelerle Osmanlı’daki medreseler arasındaki farklılıklar ve benzerlikler neydi? Eğitimde klasikten moderne geçiş nasıl sağlandı? Müslüman bilim adamlarının modern bilim karşısındaki tavırları neydi?

    Medeniyet tarihimiz için çok önemli bir yere sahip olan medrese kurumu; yalnız eğitim geleneğimizin kronolojisini ortaya koymak için değil, düşünce dünyamızın ne tür serüvenlerden geçtiğini keşfetmek için de son derece kritiktir. Ekmeleddin İhsanoğlu, kırk yılı aşkın bir zamana yayılan çalışmalarını bir araya getirdiği bu eserinde, medreselerin doğuşunu, oluşumunu ve gelişimini, tarih biliminin yerleşik usûllerine uygun şekilde ve en objektif biçimde ortaya koyuyor. Her devirde kamuoyuna farklı biçimlerde anlatılan ve özellikle değişik zamanlarda gelişen ideolojik ve nostaljik yaklaşımlarla esas özellikleri bir türlü ortaya konulamayan medreseler, İhsanoğlu’nun bu çalışmasıyla yerli yerine oturuyor.

    “Medreseler Neydi, Ne Değildi?”, İslâm tarihinden Osmanlı devrine, Avrupa’daki üniversitelerden 19. yüzyıldaki modern bilim dönemine dek çok geniş bir zaman aralığını kapsıyor. Böylece Osmanlılarda aklî ilimlerin eğitiminin nasıl gerçekleştiği ve modern bilimin girişiyle nelerin değiştiği konusunda son nokta konulmuş oluyor. Tarih okuyucularını hem çok sürükleyici hem de çok verimli bir okuma deneyimi bekliyor…

    13,69
  • Medyada İslam Gazeteciler ve Uzmanlar Dünyaya Bakışımızı Nasıl Belirliyor?

    Said bu kitabını ilk kez 1980’de, İran rehine krizi sırasında yazdı. Daha sonra 1997’de tekrar ele aldı, hem güncelleştirdi, hem genişletti. Medyada İslam, yazarın Şarkiyatçılık ve Filistin Sorunu konulu kitaplarını tamamlayıcı nitelikte bir eser olarak kaleme alınmıştır. Said burada “İslamı savunmakla hiç ilgilenmez, İslamın Batı’da ve İslam toplumlarında ne şekilde kullanıldığını anlatır”.

    10,24
  • Mehmed Zahid Kotku

    Şu yeryüzünde, hiç kimsenin hiç kimseyi bütünüyle anlaması ve anlatması diye bir şey söz konusu değildir.

    Deryaya parmak salıp da ıslağını göstermek neyse, bizim büyük ârif Bursalı Mehmed Zahid Kotku Hazretleriyle ilgili bu belgesel çalışmamız da aynı şeydir…

    Sizleri bu Kutup yıldızının ipeksi tebessüm parıltılarıyla baş başa bırakıyoruz.

    Yâ Selam!.

    6,79
  • Mehmed Zahid Kotku (Cep Boy)

    Mehmed Zahid Kotku rahmetullâhi aleyh yakın tarihimizin mânevî büyüklerinden, âbide şahsiyetlerinden biridir.
    19. yüzyılın sonunda dünyaya gözlerini açmış, bir asra yakın hayat sürmüştür. İstanbul’un önemli medreselerinde ilim tahsilinde bulunmuş, 1920 senesinde Gümüşhâneli tekkesine devam etmiş ve devrin önemli ilmî, fikrî, siyâsî ve tasavvufî simalarından olan Ömer Ziyâüddîn-i Dağıstânî hazretlerine intisap etmiştir.
    Mehmed Zahid Kotku rahmetullâhi aleyh sade, yalın, mütevazi, iddiasız… yaşayış ve duruşuna rağmen, ülkemiz irfan, siyaset ve sosyal hayatında derin tesirler, kalıcı izler bırakmıştır.
    Bu eser halefi Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin onun hakkında çeşitli vesilelerle, farklı zaman ve mekânlarda yaptığı konuşmalardan oluşmaktadır.
    Bu eserle Mehmed Zahid Kotku rahmetullâhi aleyh’i daha yakından tanıyıp onun feyizli âleminde seyrine doyulmaz bir gezintiye çıkarken, Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin İslâm’a, insana ve tasavvufa bakışına dair de ipuçları yakalayacaksınız.

    6,79
  • Mekasıdü’l-Felasife Filozofların Maksatları

    İmam Gazâlî’nin felsefeye dair ilk eseri Mekâsıdü’l-Felâsife’dir. Filozofların tutarsızlıklarını ortaya koymak üzere bu alanda çeşitli eserler yazmayı planlayan müellif, öncelikle onların maksatlarının belirtilmesinin faydalı olacağını düşünüp İbn Sînâ felsefesinin klasik mantık, tabîiyyât ve ilâhiyyât usulüne uyarak ve daha çok onun eserlerinden özetler yaparak 487 (1094) yılında bu kitabı kaleme almıştır. İmam Gazâlî’yi Batı dünyasında tanıtan ilk eser, XII. yüzyılda Mekâsıdü’l-Felâsife’dir. Latince tercümesi 1506’da Venedik’te basılmıştır. İmam Gazâlî, felsefenin bütün konularını tenkit etmemiş, hatta akla ve şeriata uygun olanları desteklemiş ve onlardan faydalanmıştır. İmam Gazâlî’ye kadar İslam filozofları felsefeyi olduğu gibi kabul etmişlerdir. Tercüme faaliyetleriyle İslam’a giren felsefe, İslam’ın inanç ve itikadı ile alakalı meselelerde de söz söylemiştir. Mutezile, felsefenin etkisinde kalarak bazı meselelerde İslam’ın ana gövdesinden ayrılmıştır. Felsefenin Aristo’dan sonraki ikinci muallimi Farâbî ve İbn Sina da felsefenin etkisinden çıkamamışlar, İmam Gazâlî zamanına kadar bu böyle devam edip gelmiştir. Ancak İmam Gazâlî, felsefenin her görüşünü kabul etmemiştir. Fıkıhta ve Kelamda büyük bir müctehid olan Gazâlî, Felsefenin İslam inanç ve itikadına zıt olan görüşlerini tenkit etmek için kendisini tamamen Felsefeye vermiş, eserinin başında kendisinin de ifadesiyle, felsefecilerin görüşlerini olduğu gibi nakletmek için iki yıl kadar Felsefe ile meşgul olmuş, en ince detaylarına kadar onların maksatlarını öğrenmiş ve bu kitabını yazmıştır.

    9,09
  • Mekke’den İstanbul’a Fetih Fatih Ayasofya

    Ayasofya, Allah Rasûlü’nün ﷺ fethini müjdelediği, kendisiyle birlikte askerini de övdüğü Fatih Sultan Mehmed’in zafer anıtıdır. Ayasofya, yirmi bir yaşında İslâm’ı cihâna hâkim kılacak iradeyi kuşanan devlet adamının fetih mührüdür. Ayasofya, İslâm’a adanmış hayatlara verilen İlâhi armağandır; “Feth-i Mübîn”dir. Ayasofya, Akşemseddin (r.a) ve Molla Gürani (r.a) gibi Allah Rasûlü’nün ﷺ Sünnet-i Seniyyesi’ne bağlı iki ulu hocanın, irfânın Fatih’in şahsında devletleşme tezâhürüdür. Ayasofya, gemileri karadan yürüten muhkem iradenin Hakk’ı Bâtıldan ayıran son sözüdür. Ayasofya, siyâsette Yavuz’u, ilimde Ebussuud’u, donanmada Barbaros’u, şiirde Bâki’yi, mimâride Sinan’ı yetiştiren mukaddesât merkezidir. Ayasofya, İslâm’ın küfre karşı mutlak üstünlüğünü resmetmesi îtibariyle; Müslümanların Allah’ın ﷻ yeryüzündeki halifeleri olduklarının ve dünyaya yeniden adaleti getirecek yegâne ümmetin onlar olacağının alâmetidir. Ayasofya, çan seslerinin kapattığı mâvera yolunun tekbir sesleri ile açıldığı tevhid kürsüsüdür. Ayasofya, Batı’nın büyük olarak ilan ettiği bütün devlet adamlarının, -genç yaşta nâil olduğu muvaffâkiyet îtibariyle- kendisine yâver bile olamayacağı Fatih’in açtığı, korunmasını da bir vasiyetle bütün ümmete havale ettiği mes’ûliyet merkezidir. Ayasofya, Müslümanlar için basit bir mekân değil, ulvi bir mânâ; müze değil, cami; taş değil, ruhtur. Bu yüzden Ayasofya’nın kapanması ya da müze olması Müslümanlıkla yoğrulan bu milletin rûhuna “küfür mührü” vurmakla eşdeğer bir hâdisedir. Ayasofya, denize sürdüğü atının üzerinden Süleyman Paşa’ya “O küfür donanmasını ya al ya da öl de gel” diye emreden, zâlimin sulh teklifini “Ya İstanbul beni ya da ben İstanbul’u alırım.” diyerek reddeden Fatih’in îmanına, cihad şuuruna, İslâm idrâkine ve şecaatine varis olduğumuzda öyle bir açılacak ki, beraberinde mukaddesâtımız üzerine kapatılan bütün kapılar kırılacak.

    9,09