Gösterilen 41–60 arası toplam: 78

  • Sarsıntı 2 / Yüz Yüze

    HER ŞEY SANA AKLIMDA BİR ODA VERMEMLE BAŞLADI.”

    Arda Erel ilk psikolojik romanı Sarsıntı’nın ardından devam romanı Yüz Yüze ile gözlerini bu kez topluma çevirirken, görünenle yaşananın ayrımını mahremiyet düzleminde inceliyor. Kitleleri, toplumsal bakış açılarını, ötekileştirilenleri, tarih boyunca değişmeyen ailedeki iktidar zeminini ve toplumun statüsel yaklaşımlarını kadınlar ve erkekler üzerinden sorguluyor.

    Aşk, hiçbir zaman ne öylesineymiş ne de boş yere.
    Acıysa, ne geçmişteymiş ne de gelecekte.
    O halde aşkı acıdan özgürleştirmek için, herkes birbiriyle
    yüz yüze gelmeli nihayetinde.

    Yüz Yüze, hayattaki düğümlerini çözüp kendi yolculuğuna yürüyenlere dair bir roman.

    9,09
  • SON OKÇULAR TEPESİ

    Tapusu bize ait olan evlerimizin başköşesini televizyon, gündemini de dizler ve magazin programları işgal etti. Geniş odalar, salonlar, mutfaklar, mobilyalar arasında afiyeti, huzuru ve bereketi kaybettik. Daha konforlu bir hayat, daha iyi bir ev, daha iyi bir araba hayalleri kurarken İslami hedef ve ideallerimizi unuttuk.

     

    Okçular Tepesi’nde Abdullah b. Cübeyr (r.a) bilinciyle müdafaa etmemiz gereken son tepe evlerimizdir. Bu büyük müdafaada en büyük görev, annelerimize düşmektedir. Bir evde asli görevinin şuuruna varmış bir anne varsa o ev yıkılmaz bir kale gibidir.

    7,89
  • Sosyal Medyanın Üçüncü Boyutu

    nsan hayatında var olan şeylerin her zaman görünmeyen bir yanı vardır. Her zaman insandan gizlenen şeyler vardır. Her zaman insanın göremediği ve görmesi istenmeyen şeyler vardır. Artık her yerde ekranlar var. Hayat ekranların içeriği doğrultusunda şekilleniyor. İnsanlar ekranlarda gördükleri ile bağlantılı olarak düşünüyor, konuşuyor, yaşıyor, tüm iletişimini ve yaşantısını bu bağlamda şekillendiriyor. Bu çalışmamızda sosyal medyanın üçüncü boyutundan bahsetmeye çalıştık. Sosyal medya genelde iki boyutlu olarak algılanan ve kullanılan mecralar bütünü olarak bilinmektedir fakat konunun tam olarak anlaşılması için mutlaka derinliğinin de fark edilmesi gerekmektedir. Bütün insanlığın kullanımına ücretsiz olarak sunulan sosyal medya dünyasının esas ürünü insanın ta kendisidir. Artık az olanın değil çok olanın değerli olduğu bir dönemin içerisindeyiz. En çok kullanıcısı olanın, en çok takipçisi olanın, en çok beğenilen ve paylaşılanın değerli olduğu bir dönemdeyiz. İnsanların kullanıcı olarak kullanıldığı, tüketildiği bir ağlar bütününün parçalarını oluşturuyoruz. Kendi ellerimizle ve yönlendirilen hislerimizle, kendi kendimizi tüketiyoruz. Birçok şeyin farkında olmadan, bilmeden kullanıcı olarak hayatımıza devam ediyoruz. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde bu bilgisizlik yatmaktadır. Veriler dünyasındaki hakiki bilginin zavallı hali, insanın içine düştüğü en büyük sorunlardan biridir. Bu çalışmada özgür olarak yaratılmış insanın teknoloji dünyasının geliştirdiği esaretten kurtulması için gereken detayları ortaya koymaya çalıştık. Bu detayları da “Sosyal medyanın üçüncü boyutu” olarak ifade ettik.

    7,94
  • Tahta At

    Sinema ve televizyon ekranlarının sevilen yüzü Bahadır Yenişehirlioğlu yeni romanı TAHTA AT’la bir aile öyküsü üzerinden insanın kendi içindeki iyi ve kötüyle ilişkisini etkileyici bir biçimde anlatıyor ve TAHTA AT ile bugüne kadar kaleme aldığı en hızlı kurguyla çıkıyor okurlarının karşısına.
    İnsanın kendi içindeki iyi-kötü savaşını yer yer adeta bir Musa kıssası olarak anılacak bir romanla resmediyor. Karakterleri güçlü, kurgusu sağlam ve sürprizlerle dolu bir roman…

    İstanbul’un Boğaz’a nazır tepelerinden birinde görkemli bir villa; Haznedaroğlu Köşkü.
    Köklü bir ailenin birkaç nesildir yaşadığı göz kamaştırıcı hayat.
    Paraya, güce, statüye, delicesine âşık olduğu bir eşe ve güzel bir evlada sahip bir adam, Ekrem Bey.
    Ekrem’in asil ve iyiliksever eşi, bir kadının belki de en çok istediği şey olan sevilme duygusunu sonuna kadar yaşayan Zerrin Hanım.
    Ekrem Bey ve Zerrin Hanım’ın gözlerinden sakındıkları, genç ve güzel kızları Elif.
    Elif’in hayatında ilk kez aşkın en masum ve güzel halini yaşadığı, yetenekli ve yakışıklı basketbolcu Bora.
    Dışarıdan bakıldığında göz kamaştırıcı görünen hayatlar arkasında neler gizler?
    Gün gelir buz tutmuş bir dağda bir filiz çatlatır mı bütün dağı?
    Yalan nedir gerçekte?
    Peki ya kötülük?
    Kötünün karşısında kendini koruma refleksiyle bir an içi ağızdan çıkıveren bir söz büyüye büyüye nasıl bir kâbusa dönüşür?
    Kötülüğe tutsak kalmış birini oradan ne tutup çıkarabilir?

    Rastlantı diye bir şey yoktur.
    İnce bir hesap, hepsi bu…

    9,09
  • Tarihin Taşrasında Yaşamak

    …Tarihin taşrasında yaşamanın bir kader olmadığını kanıtlayabilmek için, her şeyden önce, İslami anlamda tarihsel gündemimizin önceliği ve adı, yapısal değişim için nihai-varoluşsal çözüm, tahayyül ve tasavvur olmalı. İslam dünyası toplumları, aptallaştırıcı, ahmaklaştırıcı geleneksel uyuşturuculara-patolojilere karşı zihinsel/ahlaki direnişi gerçekleştiremedikleri takdirde, sömürgeci-ırkçı tarihe karşı direnişi hiçbir şekilde gerçekleştiremezler. Kime, hangi otoriteye yönelik olursa olsun, kayıtsız şartsız itaat, ahlaki körelmeye neden olduğu gibi, bilinç körelmesine de neden olur. Gerçek bir direniş, tehdit unsuru olan yapıların dünya görüşlerini, zihin dünyalarını yapı söküme uğratmak suretiyle başlatılabilir. Kolektif bir siyasal eylem, kolektif tarihsel/siyasal/kültürel bilinçle sürdürüldüğünde etkili olabilir.

    9,09
  • Timurlular Orta Asya’nın Parlak Devri

    DEVLET VE ORDU TEŞKİLATLARI, FAALİYETLERİ VE
    KÜLTÜR MİRASIYLA TİMURLULAR…

    “Dünya iki hükümdara yetecek kadar geniş değildir.
    Tanrı nasıl bir tane ise, Sultan da bir tane olmalıdır.”
    – Timur

    15. yüzyılın henüz başında dünyanın en kuvvetli imparatorluklarından biri sayılan Timurlular, 16. yüzyıla gelindiğinde neden bir felaket devri yaşadılar? Tek gayesi imparatorluk sınırlarını genişletmek olan Timur’un gerek devlet teşkilatında gerek imar faaliyetlerinde tarihi anlamda ne gibi müspet yönleri vardı? Timur’dan sonraki hâkimiyet mücadelelerinde neler yaşandı, kimler ön plana çıktı ve haleflerin devrinde neler gerçekleşti?

    Timur, bir imparator olarak daima “savaşçı” ve “sefer adamı” olarak bilinir. Nitekim Cengiz Han’ın çeşitli ülkelere düzenlediği seferler neticesinde oluşan korku iklimi, Timur’un devrinde de kendini göstermiştir. Hakimiyet sahasını genişletirken kan dökmekten ve önüne çıkan her şeyi tahrip etmekten zevk aldığı düşünülen Timur, aynı zamanda oldukça önemli bir imar adamıydı. Bilhassa Orta Asya’daki İslâm mimarisinin en parlak devri Timur döneminde yaşanmış; muhteşem binaların yanı sıra sulama kanalları ve ticarî faaliyetleri de düşünülerek yeni yerleşim merkezleri kurulmuştur.

    Timurlular devri için savaş, mücadele ve kaos ön planda olsa da kendilerinden sonra vücut bulan birçok imparatorluğa devlet teşkilatı, ticari faaliyetleri ve imar anlayışıyla ilham vermişlerdir. Dini, sosyal ve kültürel hareketliliğin çok yüksek olduğu imparatorluktan geriye Çağatay edebiyatı, resim ve süsleme sanatı ile musiki zevki gibi büyük bir miras kalmıştır.

    Prof. Dr. İsmail Aka’nın ilmî tecrübesi ve titiz araştırmalarıyla ortaya çıkan “Timurlular”; hem kolay okunmasıyla hem de sunduğu detaylı bilgilerle alanının en önemli kaynaklarından…

    9,09
  • Über Intention, reine Absicht und Wahrhaftigkeit

    Mit dem vorliegenden Titel wollen wir die Reihe der Herausgabe jener „Wiederbelebung der Religionswissenschaften“ – Ihyâ’ ‘ulûm ad-dîn –, des 40 Bücher umfassenden Hauptwerks Abû Hâmid Muham-mad al-Ghazâlîs fortsetzen, das seit 900 Jahren zu den wichtigsten Werken der islamischen Tradition zählt und sich wie kein zweites unter den Muslimen auf der ganzen Welt größter Wertschätzung erfreut.

    Das Buch über „Intention, reine Absicht und Wahrhaftigkeit“ (kitâb an-niyyah wa l-ikhlâs wa s-sidq), ein strahlender Stern am Himmel des literarischen Erbes der Menschheit im allgemeinen und des der Muslime im besonderen, rückt die Grundfragen dessen in den Blick, was eine Handlung zu einer guten macht, durch welches seiner Momente sie vom Herrn der Universen akzeptiert, ja geliebt wird und was es ist, wodurch wir als Handelnde zu wahren Menschen werden, mit einer Ehre bekleidet, die von den Himmeln kommt.

    Gute tausend Jahre bevor der deutsche Philosoph Immanuel Kant mit dem guten Willen die Absicht als das wesentliche Kriterium der Moralität einer Handlung erkannte, war dieses alles-entscheidende Prinzip jeden Tuns und (intendierten) Lassens von Sayyidinâ Muhammad (s), dem Propheten des Islams, der Menschheit verkündet worden.

    Er berichtet beispielsweise (vgl. u. S. 26), daß, wenn die Engel dem Herrn der Welten Berichte über gute Werke eines Menschen auf versiegelten Blättern vorlegen, dieser oftmals sagt: „Werft dieses Blatt weg, denn er hat mit dem, was darauf steht, nicht mein Antlitz gesucht.“ Und Er befiehlt: „Schreibt für ihn das und das an, schreibt für ihn das und das an!“ Ihrem Einwand: „Aber, o Herr, er hat ja von dem gar nichts ge-tan.“ tritt Er mit den Worten entgegen: „Aber er hat es gewollt“. Und wenn der Prophet, auf dem der Friede sei, angesichts dessen, daß zwei voller Haß gegeneinander mit dem Schwerte kämpfen und einer den anderen tötet, seinen Leuten erklärt, daß auf beide das Höllenfeuer warte, und den Widerspruch eines Gefährten, „Aber der eine hat doch den anderen nicht getötet“ mit den Worten quittiert, „aber er hat es gewollt“, dann wirft das ein Schlaglicht auf eine Einsicht, deren umwerfende Klarheit uns bis heute belehrt und bewegt.

    Imam Ghazâlî hat mit vorliegendem Werk das vom Propheten hinterlassene Erbe zu einer Form zusammengebracht, die es für jeden Muslim und jene, die von einer entscheidenden Grundfrage unserer Existenz berührt wurden, und alle wahren Philosophen nicht bloß zu einer unverzichtbaren Lektüre macht, sondern, weit mehr, die Sehnsucht nach dem erweckt und befördert, das uns in diesem und jenem Leben unser Glück erlangen läßt.

    16,10
  • Üstü Kalsın

    Ölüyorum tanrım
    Bu da oldu işte.
    Her ölüm erken ölümdür
    Biliyorum tanrım.
    Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
    Fena değildir..
    Üstü kalsın..

    4,49
  • Varlık ve Hece

    Kitap kemiyetten çok keyfiyetin dünyasıdır. Hecelerin sessiz rakslarının dünyasının sonsuz şarkısıdır kitap… Sadece nazariyelerin sesi değil… Üstelik nazari yani teorik fikirler tabiatın sesli üçgenidir. Unutmayalım geometri daha çok, çok sesli bir işaret, bir ayet olan tabiatın mücerret ifadesidir. Tabiat kâh açık kâh kapalı bir kitap… Uçsuz bucaksız bir bilgi örgüsünün, manzumesinin sır manzumesidir. Sırrını sadece kendisini okuyana, dinleyene, dikkatlice nazar edene, soru sorana, düşünene açan, okuyunca sizi de düşünce dünyasına götürecek bir kitap.

    6,79
  • Viva La Muerte! / Yaşasın Ölüm!

    Or’da Kimse Var mı?” dörtlüsü, azgın iştahların beslediği cehaleti şehvetle bağrına basan Türkiye toplumunun kıydığı bir aydının, Günay Rodoplu’nun öyküsü.
    Alev Alatlı, “Bu toplumda ‘biliyor olmak’ mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir.” diyor. “Çünkü bilgi borçlandırır, ‘anlamak’ zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağışlanır. Bu, onların lüksüdür. Oysa, aydın, bilgilenmek gibi bağışlanmaz bir suçtan müebbeden mahkum edilmiştir. Bastığı yerde ot bırakmayan cahili vicdanının demir parmaklıkları arasından seyreder.
    ” Günay Rodoplu’nun hayatındaki trajik, boyut bilgidir. Hayatını, Lao Tzu ile, Hazreti Muhammed’le, Kropotkin’le, Marks’la, Baudelair’le, Albert Schweitzer’le, Kazancakis’le paylaşmasına bakılırsa bu dünyadan değildir. Ama bu dünyaya dair çok bilgi edinmiş bir insanın sorumluluğu altında ezilir, pasifize olur. Türkiye insanının hoyratlığına yenik düşer. “Ve iyilik buradan çıkar. İyilik, dayatılan haksız, yanlış ve çirkin oyun oynamayı reddetmekten çıkar.”
    “Viva, La Muerte!” Yirminci yüzyılın son otuz yılında Türkiye insanının ortak ruhunu çözümleyen, yer yer belgesel nitelikli dörtlünün ilk romanı.
    ” Alatlı “Türkiye bugün okumazsa, yarın mutlaka okuyacaktır.” diyor ve sesleniyor, “Or’da kimse var mı?”

    10,24
  • Ya Nasip

    Ne güzel duadır:
    “En hayırlı insanlara çıksın
    Gittiğin bütün yollar!”
    Sabret!
    Allah geciktiriyorsa
    Güzelleştiriyordur…
    Çektiğin zahmet gün gelir
    Rahmete dönüşür.
    Sabret!
    Dünya hesap değil, nasip yeri.
    Nasipte ne varsa o gelir önüne.
    Bak ayet ne diyor:
    “Şüphesiz, Rabb’in sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.” (Duhâ, 5)

    7,94
  • Yaşantının Politikası

    Her olayda biz aklıkarışık ve çıldırmış yaratıklarız. Kendi benliklerimize, birbirimize, manevi ve maddi dünyaya yabancıyız. Hatta gözümüze ilişen ancak benimsemediğimiz bir zaviyeden, deliyiz biz. Yabancılaşmanın bizi beklediği bir dünyaya doğuyoruz. Potansiyel olarak insanlarız ancak yabancılaşmış bir haldeyiz ve bu hal sadece doğal bir sistem değil. Halihazırdaki kaderimiz olarak yabancılaşma, sadece insanın insana uyguladığı insafsız bir şiddet ile gerçekleştirilir. Bu kitap, günümüzde, kendi benliklerimize yönelik şiddetin kimi biçimlerini belgelemeye çalışmaktadır.

    5,64
  • You‘TÜP’lü Kanalıma Hoş Geldiniz!

    Mine Sota’dan ‘Aboo’ dedirtecek kitap!
    Hişştt!
    Toplaşın!
    Genetik mühendisi Şenol’un düğünlerde niye piyanist şantörlük yaptığını…
    Karton kutuda yaşayan Sabrettin Bey’in, paraya para demezken, bankadan nasıl mezar yeri kredisi istediğini…
    Yapay zekanın, bizim maalleye gelince nasıl YATAY ZEKA olduğunu…
    Hedefini asla şaşırmayıp tam on ikiden vuran ANNE TERLİĞİ’ni…
    Çocuğun anten ayarları yanlış yapıldığında, ortaya nasıl “Nihohahaa!” adlı bir gerilim filminin çıktığını…
    “BİZE Bİ’ ŞEY OLMAZ” derken, bize nasıl her şeylerin olduğunu…
    Hayırlı bir iş niyetiyle başlanan düğün olayının, sonunda nasıl “HAYIR!” lı bir işe dönüştüğünü…
    Canımızın içleri dediğimiz bağzı arkadaşların, radyoaktif madde gibi ömrümüzün başını nasıl yediğini…
    Alttan almaklar canınıza yetip “Bi’ sssaniye!” dediğiniz anda nasıl “SEN ÇOK DEĞİŞTİN!” dendiğini…
    Korku filmlerinde öcülü böcülü şatolara girip “Merhabaa!” diyen Suzın ve Tom kişilerinin ayküü’sünün ne kadar düşük olduğunu…
    Ve her bi’ şeyleri anlattık.
    Her birimiz kendi hayat kanalımızın fenomeniyiz… Uzun uzun çileler çekip bu kanallarda kısacık bir bölümünü yayınlıyoruz.
    Ama bir son dakika haberi sevgili seyirciler! Dünya ne düz, ne yuvarlaktır. Dünya;YAMUKTUR! Net bilgi. Yayalım.

    Ayriyetten hey sayın “Aboo o ne!”miz! RH pozitif çareler sunan bu kitabı okurken ki tüm gülüşmeleriniz kayıt altına alınacaktır.
    O zaman, haydin!
    You‘TÜP’lü kanalıma hoş geldiniz!

    5,64
  • Zamanın Sınavından Geçmek

    Eskişehir’deki mütevazi ofisinde her gün onlarcasını ağırlamıştır. Kim bilir kimler uğramıştır “abi!” diyerek. Ve niceleri o ofiste medeniyet ve medenilik dersi almıştır.

    Gidenlerin tanıklık yapacağına eminim; orada bir tecrübe ve birikim abidesinin yanında bir incelik ve zerafet timsali bir adam bulursunuz. Giren ister bir kanaat önderi olsun, ister bir sayaç okuyucusu, ister bir çaycı; yılların yorgunluğu ve ağrı nöbetleri koltuktan kalkmasına engel olsa da, ayakta karşılayan ve kapıda uğurlayan, sohbet esnasında her bir eylem sonunda nezaket cümlelerini eksik bırakmayan bir adam…

    Şöyle diyor:

    İslamcılık tarihsel sorumluluğun adıdır.

    Ahlaki sorumluluklar alarak, tarihsel sorumluluklar alarak, insan, hayvani alandan insani alana geçer.

    Kendi zamanımızın insanı olmak, kendi zamanımıza özgü sorumluluklar almamızı zorunlu kılar.

    Zamanın sınavından geçmeyi başaramayanlar, zamanın kölesi olurlar.

    7,94
  • Ailem Benim Her Şeyim

    Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum. Biz ise nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş yaşamayı öğreniyoruz. Merhamet… Alem bu temel üzerinde. Eğer toprağa, tohuma hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı, şırıltılı su. Ne duruyorsunuz? Sökün sahte su borularını. Ev ev merhamet şebekesi kurun. Tepelerinizdeki çatıları da yıkın. Göklerle temasa geçin. O zaman göreceksiniz ki acı su borularından kendi kendine tatlı su akacak. Ve başlar üstünde güneşe yol veren kubbeler yükselecek.

    4,90
  • Entella

    Peki, sen, ey arkadaşım, sen!
    Benim derdim seninle.
    Senin özgürlüğün nereye kadar?
    Sen ne zaman özgür olacaksın.
    Ne zaman kurtulacaksın, seni kendine köle yapan sistemden?
    Ne zaman kurtulacaksın, ömrünü kemiren boş işlerden?
    Ne zaman isyan edeceksin, seni dünyaya her geçen gün daha fazla bağlayan hedeflere.
    Biriktirmek, biriktirmek ve hiç paylaşmamak; zevke dalıp ümmeti unutmak nereye kadar?
    Elbette biz, arkadaşım, biz. Bizim bu gidişimiz nereye kadar?
    Fe eyne tezhebuun? Nereye bu gidiş? Nereye bu gidişimiz?

    5,90
  • Esmaül Hüsna Şerhi

    Gazali´nin öğrenme merakı onun çok sayıda dini ve fikri akımları araştırmasına neden oldu. Yaşadığı dönemde hakikati bulmak isteyen insanların dört kısıma ayrıldığını ve her birinin hakikati kendi yolunda aradığını gördü. Bunlar; felsefeciler, kelamcılar, sufiler, batınilerdi. Hepsinin görüşlerini inceleyerek, kelam, felsefe ve Batınilik yolunu kitaplarında ayrıntılarıyla anlattı ve sufilerin yolu olan tasavvufa yönelerek hakikati bu yolda aradı.

    9,09
  • Gülistan

    Ey seher kuşu / bülbül, aşkı kelebekten öğren
    Çünkü o yanarak can verdi de çıkmadı sesi.
    Onu arama iddiasında olanların haberi yoktur.
    Haberdar olandan bir daha haber gelmedi.

    Şirazlı büyük şair Sa’dî’nin şiirleri yüzyıllar boyunca İslâm coğrafyasında en çok okunan eserler arasında yer almıştır. Özellikle Osmanlı medreselerinde eğitim-öğretimde kullanılmış, ders kitabı olarak okutulmuştur.

    Şiirlerle süslenmiş akıcı bir nesirle kaleme alınmış olan bu eser, makâme türünün en güzel örneklerindendir. Kısa sürede şöhrete erişen Gülistan, geniş bir coğrafyada çok okunan bir kitap hâline gelmiştir. Şöhretinin göstergelerinden biri olarak dünyanın çeşitli dillerine çevrilmiş ve çevrilmeye devam etmektedir. Farsça aslından yapılmış olan elinizdeki tercümede, eserin üslûp ve renginin yansıtılması amaçlanmış ve anlaşılır bir dil kullanılmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan Gülistan’ın bu tercüme sayesinde hem günümüzle hem de yeni okuyucularla buluşacağı düşüncesindeyiz.

    9,09
  • İçindeki Seni Harekete Geçir

    Bir toplantı salonunda yüksek başarılar elde eden bir kişiyi alkışlıyoruz.İçinizden aynı başarıyı elde etmek geçiyor.O coşkuyu hissetmek istiyorsunuz ancak nasıl ve nereden başlayacağınızı bilemiyorsunuz.Aslında o alkışlanan kişinin yerinde veya yanında olabilirdiniz.Eğer görmek için ilgi, anlamak için bilgi, gerçekleştirmek için sevgi, sonuç için sabır, bunların tamamı içinse emek ve yüksek coşkuya sahipseniz siz de başarabilirsiniz.

    6,40
  • Isaret Cocuklari

    Beyan Yayincilik – 2013

    9,09