Profil Kitap

  • Aylak Adam

    Düşünüyordu: “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı, yayınlandığı günden bu yana edebiyatımızın en sevilen, üzerinde en çok tartışılan romanlarından biri oldu. Roman, 60’lı yılların başında bizimle birlikte tüm dünyada da konuşulmaya başlanan kentli aylak aydın bireyi konu alıyordu. Bugün artık çağdaş klasiklerimiz arasında yer alan Aylak Adam’ın dikkat çektiği entelektüel sorunlar güncelliğini koruyor. Yeni kuşaklar için, yeni baskısıyla Can Yayınları’nda.

    7,94
  • Gün Akşamsızdır

    Çelebi kim bilir hangi duygularla, “Gün akşamlıdır devletlüm; dün doğduk, yarın öleceğiz,” der. Günün akşamlı olduğunu bilmek, sükût ve sükûn içindeki bir akışın temposunu ayarlar. Gün akşamlıdır ve her gecenin bir sabahı vardır. Günün ayarı, güneşin elinden alınıp mesai saatlerinin hizmetine verildiğindendir belki, şimdi bütün günler akşamsızdır. Fatma Barbarosoğlu bu kitabında, bitimsiz bir biçimde şimdiki zamanı yaşayanların serüvenlerini anlatıyor.

    9,09
  • Acı Deniz

    “Gidişleri özleyen bir Gülsun yaşıyor hâlâ içimde. Gurbet iklimlerinde üşümüş Gülsun’a inat yaşayan. Bu şehirden kimin için gidilirdi? Kime gidilirdi? Kime kaçılırdı? Lüks otellerin çay salonlarında, uzak diyarların iklimini kadehlerine karıştırıp yudumlayanlara dalıp gitmiş bir Gülsun. Kazanılan bir burs. Uzak diyarların iklimini koklatan… O kokunun karşısına annenin gözyaşları çıkar. Babanın dudağı hayır demek için bile aralanmaz. Kız başına, tek başına gâvur memleketlerine gitmek…” Fatma Barbarosoğlu gidemeyenleri, ne geldiği ne gittiği yere ait olamayanları, yarım kalmış aşkları, başkasının hikâyesinde acı bir hatıra olarak zapt edilmiş hayatları anlatıyor…

    9,09
  • Eleştiri Üzerine Yedi Söyleşi

    Fatma Barbarosoğlu Eleştiri Üzerine Yedi Söyleşi kitabında edebiyat, kültür ve eleştiri tarihimizde kendine özgü bir dil, tarz ve üslup geliştiren isimlerle eleştirinin temel çerçevesini çiziyor. Tarık Buğra, Memet Fuat, Fethi Naci, Tahsin Yücel, Gürsel Aytaç, Ayşe Şasa ve Mustafa Kutlu eleştirinin tüm yönlerini ortaya koyarken eleştirimizin yakın/uzak tarihini de yeniden düşünme imkânı sunuyor. Türk edebiyatındaki, dolayısıyla kültür dünyamızdaki süreklilik ve kopuşları kapsamlı bir şekilde kavrama fırsatı veren çalışma okura, edebiyat ortamından eleştiri geleneğine, iz bırakan dergilerden anlama ufuklarına değin geniş bir alanda rehberlik ediyor. Eleştiriyi anlamak, bilmek, keşfetmek odaklı söyleşiler 1990’ların edebî kamusunun bugüne kıyasla pek de kırılgan olmayan yapısına dair ipuçları verdiği gibi soruyu soranın bireysel tarihine dair işaretler de taşıyor. Sorular aşağı yukarı aynı frekansa sahip iken cevaplayanların meşreplerini ve mizaçlarını ortaya koyan “farklı frekanslar” okuyucunun dikkatinden kaçmayacak nitelikte. Eleştiri Üzerine Yedi Söyleşi, sadece eleştiri yordamlarıyla değil; kültürle, düşünce tarihiyle, sosyoloji ve sinemayla ilgilenenlerin de dikkatini çekecek derinlikte tartışmalar barındırıyor.

    7,94
  • Aile İçinde

    Evlerimizde bir arada ama yalnızız. Birbirimizin dertleri karşısında sağır, hakikat karşısında körüz. Aile olmayı unutmuşuz. Dünya ve ahiret saadetinin kaynağı olabilecek yuvalarımızdan çatırtılar geliyor fakat dönüp bakmıyoruz yaranın, hasarın nerede olduğuna. Modern çağın uğultusu bastırıyor tüm sesleri. Aile ocağımızı ihmal edip lüzumsuz pek çok şeyin peşinde vakit ve nakit harcıyoruz. Her şeyin fiyatını öğreniyoruz da değerini pek bilmiyoruz sanki. Oysa en değerli şeyler para ile ölçülemeyenlerdir; huzur, ahlak, mutluluk, sevgi ve aile ortamı gibi. Gelin, biraz düşünelim, Aile İçinde hep beraber. Nefsimize mağlup olup kaybetmeyelim en kıymetlilerimizi. Tam aksine onların değerini idrak edelim. Başka kimimiz var ki?

    9,09
  • Her Anne Bir Melektir

    “Anne, içimizdeki kâinat yolculuğunun anaç yazmalı şefkat rotası… Anne, atlasın göğsüne toprağın tenini seren huzur mırıldanması… Anne, üşüten bazen de yakan yaşam güvertesinde hep dalgalanacak olan sığınak bayrağı…” “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” demiş eskiler. Ne kadar güzel demişler. Bu söz annelerden başka kimseye de uymaz herhalde. Her dertlenişimizde, her ıstırap çekişimizde, her kederlendiğimizde aklımıza annemiz gelir. O yüzdendir ki, anne duası alarak cennetin kapısını aralayanlara yaşamın en güçlü kilitleri bile karşı koyamaz! Geleceğini ve ahirini annesinin ak sütündeki saflığın zırhında büyütenlerindir gerçek olan dünyanın huzuru. Annemizi çok severiz ama yaşamın pratiğine dair onunla hiçbir şey paylaşmadığımızı ona en çok ihtiyacımız olduğu zaman fark ederiz ve bundan da tarifsiz acılar duyarız. Toplumsal sancılarımızın, artan suç oranlarının çözümü de sadece ve sadece annelerin elindedir. Çocuklarımızın karakter mayasının kaynağıdır anneler. Aşkın Gözyaşları serisiyle milyonları mest eden Sinan Yağmur bu kez annelerimizi anlatıyor. Her annenin bir melek olduğunu ve insan yaşamını nasıl şekillendirdiğini muazzam bir dille anlatıyor.

    10,24
  • Yuvamızda Huzur Bulalım Diye

    Huzur, modern dünyada, moda dışı bir kelime gibi duruyor artık. Oysa, Huzur; ne tatlı bir kelimedir. Huzur; ruhun, zihnin ve bedenin sükûnet bulma hâlidir. Huzur; gönlün yatışması, nefsin tatmin olmasıdır. Huzur; baş dinçliği, gönül rahatlığıdır. Kadın ve erkek “birbirlerinde huzur bulsunlar” diye çiftler halinde yaratılmış, Birbirlerinde coşsunlar, birbirlerinde durulsunlar diye… Kadın ve erkeğe ne oldu da birbirlerine huzur veremez oldular? Bu da huzurun izini süren bir kitap. Huzuru arayanlara ışık olsun diye…

    10,24
  • Allah Cümlemizi Korusun

    “Yazar değilim ben. Bir şeyler yazmakla yazar olunamayacağını iyi biliyorum. Heybemde öyle süslü kelimelerim yok… Ne kimsenin derdine derman olabilirim, Ne de yol olabilirim yolunu kaybetmişlere… Merhem de olamam kanayan yaranıza mesela… Derdinize derman olamam belki ama dermanın kimde olduğunu söyleyebilirim… Yol olamam belki size ama doğru yolu gösterebilirim… Çare olamam belki ama çarenin kimde olduğundan haberdarım.” Bekir Develi hayatımızda her an karşılaştığımız ve bir parçamız olan kavramlar üzerinden bir insan tasavvuru ortaya koyuyor. Çevremizdeki sıradan kahramanların öykülerini, kıyısına gelenlerin ikramsız kalmadığı bir su kaynağına benzetip, insanın ahlakla, gelenekle, modern dünyayla ilişkisine dair eleştirilerini içten bir duyarlılıkla paylaşıyor. Uzak coğrafyalardan yakın tanıklıklara uzanan ve okuyucusuyla dertleşmek isteyen bu metinler, bir yandan tefekkür kapısını aralarken bir yandan da şu duaya hep birlikte “Âmin” demeye davet ediyor: Allah cümlemizi korusun: Cümle’mizi ve cümlemizi!

    9,09
  • Eşim Aşkım Olsun

    Ne güzel demiş Sadi: “Cennet, sevmeyi bilenlerindir.” Seviyorum diyen çok da sevmeyi bilen o kadar az ki… Sevdiğini kendi canı istediği gibi değil, onun hoşlandığı gibi sevenler, sevgi bahçesinin gülü-bülbülü olabilirler. “Eşim aşkımdır…” diyenler, “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.” atasözünü bilirler. Sevgi emek ister. Karpuz değil ki tarlada kendi başına büyüsün. Sevgi bir bebek gibidir; ilgi ister, bakım ister, fedakârlık ister. Bazen “Eşim baksın, büyütsün…” diye bırakırız, sevgimiz açlıktan ölür. Bazen çabuk büyüsün diye çok doyururuz, o zaman da çatlar ölür. Birtakım büyük hataları doğru hareket zannederek işleriz ve sevgimizi kendi elimizle yok ederiz çoğu zaman. Ve doğru davranışın ne olduğunu bilemeyiz bazen. Kadın ve erkeğin yaradılış farklılıkları göz önüne alınarak yazılmış hikâyelerle dolu bu kitapta, sevginizi yaşatmak ve büyütmek için ipuçları bulacaksınız. Bu kitap sevgi bakım kitabı… Mutluluğunuz artsın, Eşiniz Aşkınız Olsun, diye…

    9,09
  • Sevmek Bu Kadar Güzelken

    “Bir erkek karısına baktığı, karısı da kendine baktığı vakit Allah her ikisine rahmet nazarı ile bakar ve erkek karısının elini tuttuğu zaman her ikisinin günahları parmakları arasından dökülüp gider.” -Hz. Muhammed (s.a.v)- Sevmek bu kadar güzelken bu kızgınlık, bu nefret, bu kavgalar niye? Sevmek bu kadar sevapken biz ne yapıyoruz böyle? “Vedûd” olan seven ve çok sevilen Rabb’imiz, sevgiyi çok tatlı yaratmış. O hâlde Rabb’imizin hediyesi olan sevgi ve rahmeti kaybetmemek için yine Rabb’imizin ve Resul’ünün yol göstericiliğine ihtiyacımız var. İnsanı, Yaradan’ından daha iyi kim bilebilir ki? Erkek ve kadının, birbiri hakkında bilmesi gerekenler… Evlilik öncesi ve sonrasında eşlerin duydukları endişeler… Mutlu bir aile yapısının kurulması ve bunun devam etmesi için yapmanız gerekenleri bulabileceğiniz rehber kitap.

    7,94
  • Eşimin Eşi Yok

    Bugüne kadar evlilik üstüne çok şey yazılıp çizildi. Kimi mukaddestir diye evliliği göklere çıkardı, kimi aşkı öldürüyor diye yerden yere vurdu, kimi de bol bol öğüt verdi. Ben de hikâyesini yazmak istedim. “Neden hikâye?” derseniz, şöyle açıklayabilirim: Ben hikâyelerin gücüne çok inanırım. Hikâyeler duyguları elle tutulur, akılda kalır bir hâle getirir. Yaşanmış olaylardan yola çıkarak yazdığım hikâyelerde pek çok kişinin kendinden bir parça bulacağına inanıyorum. Yazdıklarım; dertleriyle çareleriyle evlilikte mutluluk sanatına katkıda bulunacak hikâyeler olsun diye uğraştım. Bu kitaptaki hikâyelerde maddî sıkıntılar, fedakârlıklar, büyük olaylar yok. Yangının değil, yangına sebep olan kıvılcımın hikâyesini yazdım. Gülün değil, gülü yeşerten suyun hikâyesini yazdım. Dilerim beğenirsiniz… Hikâyeleri yazarken pek çok kişiyle görüştüm. Bütün samimiyetleriyle duygularını ve yaşadıklarını benimle paylaşan, hikâyelerin gizli kahramanlarına teşekkür ederim.

    9,09
  • Tatlıya Bağlayalım

    Bu topraklar üstünde yüzyıllar ötesinden bugüne gelen ve bütün dünyaya örnek olan bir millî varlığın: huzur, sükûn, vefa, sadakat ve fedakârlığın; kısaca bütün güzellikleri yaşatma, koruma ve geliştirmede bayraktarlığın gösterişsiz kalesi,birinci adresi: ailemiz… Bu kitapta; eşinizi, kayınvalidenizi, gelininizi, damadınızı, çocuklarınızı, annenizi, babanızı, büyükannenizi… göreceksiniz. Aile bağlarını güçlendirmenin, eşlerin her ikisinin de zararlı çıktığı hesapları kapatmanın, yepyeni muhabbetler başlatmanın, aile hayatına canlı renkler katmanın, yaşama sevincini her dakika tatmanın, can sıkıcı günleri unutmanın, evliliği ayakta ve zinde tutmanın sırları gibi. Her hikâye bir şifa kitabının satırları gibi…

    9,09
  • Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz

    Bugün ‘’Eşinizi Ne Kadar Tanıyorsunuz ? ‘’ adlı bir televizyon programına davetlisiniz. Sizi dürüstlük koltuğuna oturtacaklar. Tereddüt etmeden katılabilir misiniz ? Aynı evi ve aynı yatağı paylaştığınız kişiyi ne kadar tanıyor sunuz ? Sizinle yaşamak , onun damağında nasıl bir tat bırakıyor ? Tatlı , tuzlu acı , ekşi , kekremsi … Hangisi , biliyor musunuz ? Kadınlar ve erkekler , birbirinden çok farklıdırlar. Bu farkların keyfini mi çıkartıyorsunuz ? Yoksa eşinizin canını mı çıkartıyorsunuz ? Farklılıkların keyfini çıkartmak isteyenler için … Işte size İPUCU HİKAYELERİ …

    7,94
  • Evlendikten Sonra da Muhabbet Olsun

    Sevgi emek ister, sevgili muhabbet etmek ister. Muhabbete de hizmet gerek. Muhabbeti istiyorsun sevdiğine adım adım yaklaş, onun adımlarını saymadan ve beklemeden. Ona hizmet et. Elinle, ayağınla, dilinle, gözünle, kulağınla, aklınla ve tabiî ki gönlünle. Muhabbet yolundaki taşlara dikkat et. Sevgi gönülden doğar, akılla beslenir büyür. Akıl sevgiyi beslemezse o sevgi kısa zamanda ölür gider. Evlilikte gönül ve akıl işbirliği çok önemlidir. Gönül ve akıl el ele verirse sevginiz hiç azalmaz, gün geçtikçe artar. Sevdiğin neden hoşlanır, nasıl mutlu olur, neye kızar, niçin kırılır, onun için ne yapman lazım. Nerde hata yapıyorsun? Sor soruları, bul cevabı, yap hizmeti, bakalım sevgi ölüyor mu? Yuvasında muhabbet isteyenler için işte size adım adım muhabbet. “Eşimle muhabbet edemiyoruz” diyenlere rehber bir kitap. Muhabbetiniz bol olsun diye…

    9,09
  • Gerçek Tıp Yitik Şifanın İzinde

    Gerçek Tıp –Yitik Şifanın İzinde, günümüzde benzerine rastlanmayan özel bir eserdir. İslam Tıbbı’nın üstadı Aidin Salih Hanımefendi’nin ilmini ve 40 yıllık birikimini cömertçe paylaştığı bu eşsiz kitap 2007’deki ilk baskısından bu yana onbinlerce kişiye ulaştı. Zamanımızın temel İslam Tıbbı eseri haline geldi. Bu kitap, okuyucularının sağlık hakkında görüşlerini temelden değiştiriyor. Takipçilerinin aklında ve kalbinde yeni kapılar açıyor. Günümüz insanının sağlıkla ilgili çaresizliğine sade ve hikmet dolu çözümler sunuyor. Çok satanlar listesine giren birçok kitabın referans noktası oluyor. Birçok doktor, sağlık hizmetlerine Gerçek Tıp – Yitik Şifanın İzinde kitabının önerilerini ekliyor. Baştan sona sarsılmayan bir mantıkla kaleme alınan bu eser eskimeyen hikmetin, iki cihan saadetine vesile olan iyileşmenin formülünü açık bir dille sizlerin takdirine sunuyor. Çünkü gerçeğe götüren yol açıktır…

    14,84
  • Mutlu Evlilik Okulu

    Bekârlar ve Evlenmeye Hazırlananlar! Ve Evliler! Muhabbetli bir hayat isteyenler… Birbirimizi seviyoruz fakat sevginin tadını kaybettik diyenler, kavgalardan yorulduk diye şikayet edenler, eşimle mutlu olmak istiyorum fakat ne yapacağımı bilmiyorum diyenler… İşte bu kitap tam size göre! Sema Maraşlı’nın sade ve samimi anlatımıyla, çok işinize yarayacak bilgilerle birlikte, “evlilik okulu dersleri” aile hayatı üzerine size bambaşka bir pencere açacak. Bir yakınınızla sohbet eder gibi, sizi çok iyi tanıyan biri yazmış gibi “Beni anlatmış, bizi anlatmış” diye okuyacaksınız. Hatalarınızı görecek yer yer sarsılacak, bazen belki de kızacaksınız. Bazı dersleri gülümseyerek okuyacaksınız. Derslerden sonra evliliğe bakış açınız değişecek. Eğer ister ve emek verirseniz hayatınız da değişecek… Evlilik kitaplarıyla binlerce aileye yol gösteren Sema Maraşlı yeni kitabı ile sizlerle! Öğrenmenin ve öğrenciliğin yaşı yok.

    11,39
  • Hz. Muhammed (s)’in Hayatı

    Çevresindeki insanlara göre farklı özelliklere sahipti. Hakka-hukuka önem veren birisiydi, yalandan nefret ederdi, mal düşkünü değildi, yardımseverdi… Mağarada yaşadığı olaya kadar O’nu çevresindeki insanlardan ayıran en önemli özelliği, sahip olduğu bu erdemli özellikleriydi. O’nun ahlaki erdemleri ise , erdem dene şeylerden oldukça uzak bir toplumda , herkesten farklı bir hayat tarzı edinmesine yol açmıştı. Erdemleriyle yalnız olduğu gibi, yaşantısıyla’ da yalnız olmayı tercih etmiş; son birkaç yıldır toplumundan büyük oranda uzaklaşmıştı . Kendi toplumunda veya ticaret amacıyla gittiği diğer bazı toplumlarda da hep benzer şeyleri görmüştü. Dünyanın içinde debelendiği bütün bu kötülükleri , yanlışlıkları aklı kabul etmemiş, yüreği kaldırmamıştı. Dünyanın kapıldığı akıntıya kapılmamış; kötülükler içinde boğulan dünyanın bir parçası olmamıştı. Elbette ki insanlığın sorunlarına duyarlı her insan gibi, O da bir çözüm arıyordu; kötülüklerin ve ahlaksızlıkların olmadığı bir dünyanın özlemini taşıyordu. İnsanlığın yanlışları karşısında, bir kurtuluş yolu arıyordu. Fakat bulamamıştı ve bulamıyordu. Büyük komutanların, devlet adamlarının , bilim adamlarının, filozofların , ahlakçıların, din adamlarının , çaresiz kaldığı problemler, O’ nun içinde çözümü imkansız bir problem yumağına dönüşmüştü. O sene yine aynı mağaraya gelmiş ve birkaç günlüğüne inzivaya çekilmişti. İnsanla ilgili her şeye hakim olmuş kötülük ve yanlışlıkları fark eden, ancak gerçek iyiliğin ve doğrunun ne olduğunu bilemeyen bir kişi neler düşünürse, O da, o mağaranın sessizliğinde, yalnız başına benzer düşüncelere dalmıştı. Tüm insanlığın kaderini etkileyecek olayı işte böylesi bir anda yaşadı. Mağaraya bu son kapanışında , derin düşüncelerin ve cevapsız soruların girdabında zihnini toplamaya çalışırken, aniden karşısına daha önce hiç görmediği bir varlık belirdi. Varlık kendisine yaklaşıp ‘ Oku ‘dedi . Şaşırdı, ‘Ben okuma bilmem’ dedi varlık, tekrar oku dedi yine okuma bilmediğini söyledi ve ikisi arasındaki konuşmalar bu şekilde devam etti. Mağarada olup bitenleri daha sonraları efendimiz şöyle anlatmıştır : ‘Oku’ dedi. ‘Ben okuma bilmem’ dedim. Bunun üzerine beni tuttu ve tüm gücüm kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve tekrar ‘oku’ dedi. Ben yine ‘Okuma bilmem’ dedim. Beni tutup gücüm kesilinceye kadar tekrar sıktı. Sonra bırakarak, yine Oku dedi. Ben yine ‘Okuma bilmem ’Nihayet beni tutup gücüm kesilinceye kadar bir kez daha sıktı. Sonra bıraktı ve şunları söyledi: ‘Yaratan Rabb’inin adıyla oku. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku , Rabb’in nihayetsiz Kerem sahibidir; O, kalem ile öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti (Alak , 1-5 )

    10,24
  • Şimdi Masal Zamanı

    Şimdi Masal Zamanı Masallar ülkesine tatlı bir yolculuğa hazır mısınız ? Sema Maraşlı’nın usta kalemi ile Nazan Erkmen’in sihirli fırçası el ele verdi ve birbirinden güzel masallar ortaya çıktı. Çocuklar bu masalları çok sevecek . Haydi Şimdi Masal Zamanı!

    13,69
  • Güçlü Kadınlar Neden Mutlu Değil?

    Kadınlara “güç” altın tabakta öyle bir sunuluyor ki “güçlü olmak eşittir mutlu olmak” gibi algılanıyor. Oysa çoğu zaman öyle olmuyor. Güçlü kadınlar yalnızlıktan ve mutsuzluktan şikâyetçiler. Hem mutlu hem güçlü olmak nasıl mümkün olur? Güç, kadın ve erkek için ne anlam ifade ediyor? Problem güçlü olmakta mı yoksa gücü yanlış kullanmakta mı? “Derdini bilen dermanını çabuk bulur,” derler. O halde hep birlikte, kadınlar ve erkekler olarak, gücün ve mutluluğun izini sürelim.

    7,94
  • Kalküta

    Tunçtan yağmurlar dürttü şehri Ölü baykuş dirildi Tapınağın tüm beşikleri ıslandı Gri elmalarla mumyaladılar prensi Böğründeki dövmeyi öpüp, okşadılar Gövdesinden yemişler döken ağacın, Tepesine uzattılar. Sarı sarnıçtan su içen her kadını Kaplanlara attılar. Ölü baykuş uçtu. İki at girdi avluya Kişnemeleri beşikleri kuruttu. Samanalar yürüdü önden Bellerinde mandarin kemerleri. Ellerinde; şankha, tanpura, şehnayi, sitar… Kanatlarına inci dizilmiş turnayı vurdular, Şekere, safrana buladılar. İki çocuk yoka çekildi. Ağaç yalazlara teslim etti, kendini. Kalküta’yı yanık sedef kokusu kuşattı. Ölü baykuş, düştü.

    6,79
  • Bana Bir Masal Anlat

    BANA BİR MASAL ANLLAT ANNECİĞİM ! Senin tatlı sesini dinlerken Uyuyayım . Hayal yolculuğunda , yeni Arkadaşlar edineyim . BANA BİR MASAL ANLAT BABACIĞIM ! Cömerliği Keloğlan’dan , Cesareti Aslan’dan , Öğüdü Güvercin’den dinleyeyim . BANA BİR MASAL ANLATIN ! Aldatmanın kötülüğünü , İnadın anlamsızlığını , Kıskançlığın zararını öğreneyim . BANA BİR MASAL ANLATIN …

    13,69
  • Herkes İçin Siyer 2.Cilt Peygamberimiz’in (s.a.v.) Hayatı / Medine Dönemi

    Peygamber (s.a.v.) sevdalısı ve şairi olan Hassân b. Sâbit’e (r.a.), “Muhammed’i övecek bir şiir oku!” dediklerinde, “Ben sözlerimle Muhammed’i (s.a.v.) övemem, bilakis Muhammed (s.a.v.) ile sözlerimi güzelleştirmiş olurum,” demiştir. İşte Herkes İçin Siyer’in amacı, Efendimiz’in (s.a.v.) o bereketli ömrüne yapacağımız yolculukla güzelleşmek, onun hayatından kendi hayatımıza güzel hasletler aktarabilmektir… Bu kitapla umuyoruz ki Allah Resûlü (s.a.v.) hayatımızın her alanına dokunacak ve hiçbir yer kalmayacak ki onun eli değmemiş, onun sesi, onun sedası işitilmemiş olsun. Çünkü biliyoruz ki yitik dünyamız ancak onunla anlam kazanabilir. Daralan ufuklarımız ancak onunla genişleyebilir. Sahâbeye hasret kalan yüreklerimiz ancak onun zamanlar ve zeminler üstü mesajlarıyla bir karşılık bulabilir.Bundan dolayı siyer her ne kadar bir insanın, bir beşerin hayatı olsa da, aslında bütün bir beşeriyetin hayatıdır. Çünkü kim olursa olsun, herkese söylenmiş bir söz vardır…

    13,69
  • Sevgi Yukarıdan Gelir

    Hepimiz büyük bir çaba içindeyiz. Kavuşmak için. Sevgilinin izini sürüyoruz. Bizi ona götürecek işaretler arıyoruz. Yürümek istediğimiz yollardan geçmiş âşıklar, şairler yetişiyor imdadımıza; sözleriyle rehber oluyorlar bize. Gökteki yıldızlar gibi onların mısraları; yönümüzü tayin edebilmemiz, kaybolmamamız için yolumuzu aydınlatıp bizi hakikate yöneltiyorlar. “Sevgi Yukarıdan Gelir”de Hayati İnanç, akıcı üslubuyla zarif bir anlatıcı ve hatırlatıcı olarak edebiyatımızın ustalarının baş döndürücü, ruh açıcı, hikmet dolu mısralarını nakledip izah ediyor bizlere. Maksat can evimizi temiz tutabilmek ve Vedûd’un sevgisini orada büyütebilmek…

    9,09
  • Delilim Yok Kalbimden Başka

    Bir sarı çiçek bulmalı şimdi.Oturup başına bir türkü söylemeli : ‘’Ben bağrımı toprak sandım taş imiş / Meğer taşa tohum ekilmez imiş .‘’ Bir sarı çiçek olmalı şimdi.Başında türkü söyleyen adama dönüp bir şiir okumalı : ‘’Taş taş değildir bağrındır taş senin / Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin.’’ Adam çiçek kokmalı o an, çiçek türkü yakmalı.Adamın yüzü sararmalı mahcubiyetten, Çiçeğin yüzü ağarmalı aşktan . Çiçek yüzünü adama dönmeli, adamın yüzü çiçeğe dönmeli. Adamla çiçek bir olmalı. Erimeli çiçek adam. Bir kalp kalmalı ondan geriye. Yokladıkça Allah, kokladıkça ah diyen bir kalp… ‘’ Elif lâm ra ‘’ İşte bütün hikaye …

    7,94
  • Kış Bilgisi

    Ben geçerdim kaşık bala gömülüyor gibi ağır Bir çocuğa bir rüya damlıyor gibi hafif Hayır, anlatamadım.

    6,79
  • Yetenekli Çocuğun Dramı

    Deneyimlerimizden ruhsal rahatsızlıklarla mücadele ederken her zaman kullanabileceğimiz çok önemli bir araca sahip olduğumuzu öğrendik. Bu araç tek ve benzersiz olan kendi çocukluk öykümüzün gerçeğini duygusal yönüyle kavrayabilmemiz, duygularımızla ona ulaşabilmemizdir… Fakat yanılsamalardan kendimizi tümüyle kurtarabilir miyiz? Her yaşam yanılsamalarla doludur; bu da, sanıyorum, gerçek bize çoğu zaman dayanılmaz göründüğü içindir. Yine de gerçek bizim için o denli vazgeçilmezdir ki, ona varamamış olmayı ağır rahatsızlıklarla ödüyoruz. Bu nedenle uzun bir süreç sonunda bize yeni bir özgürlük alanının kapılarını açıncaya kadar, acı vereceğini bilerek gerçeği keşfetmeye çalışıyoruz… Ya da buna katlanamayıp yalnızca bilişsel düzeyde bir kavrayışla yetiniyoruz. Fakat böyle yapınca da yanılsamaların alanından kurtulmamız mümkün olmuyor.

    7,94
  • Bir Adam Girdi Şehre Koşarak

    Camlardan ölesiye sarkan gündelikçi kadınlar, elindeki eczane poşetleriyle çaresiz bekleyen yaşlı adamlar, pazar yerlerinden artık toplayanlar, eskimiş kıyafetleriyle düğün salonlarında şarkı söyleyenler, sefer tasından utanan genç adam ve diğerleri.

    Şehrin ötekileri yani.

    Biraz Raif Efendi, biraz Maria Puder, Sartre, Bachelard, Anna ve biraz Kudüs.

    Karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir şehirde hayatta kalabilmek için her şey.

    Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulabilmek için yani.

    Tarık Tufan, “Bir Adam Girdi Şehre Koşarak” kitabında her şey hızla akarken, yavaş gidenleri, yorulanları, rekabete güç yetiremeyenleri ve onların mekanlarını anlatıyor.
    devamını oku

    7,94
  • Düşerken

    “Bir sabah kimselere bir şey söylemeden, göç vaktini kaçırmış, suskun, yorgun ve kederli bir kırlangıç gibi alıp başını uzaklaştı. Biraz daha bekleseydi kanatlarında o dermanı bulamayacaktı. Umut niyetine sırtında taşıdığı bir çift kanat, zaman geçtikçe zayıflayacak, gitgide çürüyecek ve ruhunu zehirleyen bir belaya dönüşecekti.”

    Düşerken, başka dünyalardan bir kadınla bir erkeğin zamansız karşılaşmasını ve giderek karmaşıklaşan yol hikâyesini anlatıyor.

    “Nereye?” diye düşünmeden gitmek isteyenlerin varabilecekleri tek yer geçmişleridir.

    Tarık Tufan’ın çok katmanlı kurgusu ve ustalıklı anlatımıyla gün yüzüne çıkan Düşerken, uyumsuzluğun, arayışın, kapanmamış yaraların ve bir dizi keskin hesaplaşmanın romanı…

    ( function () { const contact_forms = document.getElementsByClassName('contact-form'); for ( const form of contact_forms ) { form.onsubmit = function() { const buttons = form.getElementsByTagName('button'); for( const button of buttons ) { button.setAttribute('disabled', true); } } } } )();

    10,24
  • Kekeme Çocuklar Korosu

    ’En son hangi acı seni uykusuz bıraktı, en son hangi coğrafyaya
    gözyaşı döktün, en son hangi cümle beynini darmadağın
    edercesine odanın duvarlarında yankılandı, söylesene?

    Kekeme Çocuklar Korosu bir radyo istasyonunda gece
    programları yapan genç bir adamın hikayesini anlatıyor.
    Huzursuz, öfkeli, kafası karışık, hüzünlü bir adamın hayatın
    içindeki çaresizlikleri, sorgulamaları, kavgaları etkileyici
    bir anlatımla okurun karşısına çıkıyor.

    Olaylar genç bir adam üzerinden anlatılsa da Kekeme Çocuklar
    Korosu, doksanlı yılların ve o yılları üniversitede yaşayan
    bir kuşağın çarpıcı hikayesidir.
    devamını oku

    7,94
  • Herkes İçin Siyer

    Peygamber (s.a.v.) sevdalısı ve şairi olan Hassân b. Sâbit’e (r.a.), “Muhammed’i övecek bir şiir oku!” dediklerinde, “Ben sözlerimle Muhammed’i (s.a.v.) övemem, bilakis Muhammed (s.a.v.) ile sözlerimi güzelleştirmiş olurum,” demiştir. İşte Herkes İçin Siyer’in amacı, Efendimiz’in (s.a.v.) o bereketli ömrüne yapacağımız yolculukla güzelleşmek, onun hayatından kendi hayatımıza güzel hasletler aktarabilmektir… Bu kitapla umuyoruz ki Allah Resûlü (s.a.v.) hayatımızın her alanına dokunacak ve hiçbir yer kalmayacak ki onun eli değmemiş, onun sesi, onun sedası işitilmemiş olsun. Çünkü biliyoruz ki yitik dünyamız ancak onunla anlam kazanabilir. Daralan ufuklarımız ancak onunla genişleyebilir. Sahâbeye hasret kalan yüreklerimiz ancak onun zamanlar ve zeminler üstü mesajlarıyla bir karşılık bulabilir. Bundan dolayı siyer her ne kadar bir insanın, bir beşerin hayatı olsa da, aslında bütün bir beşeriyetin hayatıdır. Çünkü kim olursa olsun, herkese söylenmiş bir söz vardır…

    10,24
  • Uzak Ülke

    1890’ların dünyası ona ziyadesiyle aşina idi.
    Namı sadece Osmanlı coğrafyasında değil İngiltere’de, Fransa’da, Amerika’da da duyuldu. Kitapları Arapça, Fransızca ve İngilizceye çevrildi.
    Ortadoğu’nun bütün kadınları bir kale gibi Fatma Aliye’ye yaslandı.
    Sonra.
    Olanlar oldu.
    İttihat Terakki ile silinmeye çalışılan adı, Cumhuriyet döneminde tamamen unutuldu.
    Adı ne antolojilerde yer aldı ne edebiyat tarihlerinde.
    Ta ki Uzak Ülke yayınlanana kadar.
    Fatma K. Barbarosoğlu, “Uzak Ülke” dedi. Uzak Ülke’ye kelimelerden seferler düzenledi.
    Fatma Aliye’yi artık herkes Barbarosoğlu’nun kaleminden tanıyor.
    devamını oku

    11,39
  • Şov ve Mahrem

    Anlam dünyasının farklı uçlarında yer alan iki kavram; şov ve mahrem. Postmodern dönemde, “mahrem” olanın sınırları “şov” tarafından aşındırılıyor ve şov, mahremi esir alıyor. Kitle kültürünün içine sıkışmış insan, varolmanın yolunu “fark edilmekte” buldukça görüntülere sığınıyor Kimlikler imajlar üzerinden inşa edilirken dinî/ahlakî normların yerinin modanın lokomotifliğinde tüketim kriterleri alıyor. Artık sokaklar sahne, insanlar oyuncu. Oyunu yazanlarsa “kamusal alanın mübarekleri” yani modacılar. Kutsalını kaybeden dünya, yeni kutsallar arayışında modacılara teslim oluyor. Mahremiyet sınırlarında kalması gerekenlerin teker teker “şov” malzemesine dönüştürüldüğüne bir dönemde Sosyolog Fatma Barbarosoğlu, çağımızın çelişkisi üzerine yazdı; Şov ve Mahrem.
    devamını oku

    10,24
  • Hatıra Kadar Narin Hafıza Kadar Zalim

    İnsan, gezegenin en fâni şahidi. Tanıklıkların izi, her bireyin zihninde farklı resimlerle kayıtlı. Soldukça güzelleşenler de var durdukça çürüyenler de. Günün izi düne düştüğünde; hatırlananlar da farklılaşır hafızanın mahzeninde, saklananlar da… Unutmak istenenlerle muhafaza edilmek istenenler birbirine karışarak akar bilincin ırmağında. Fatma Barbarosoğlu 2020’nin hatıra ve hafıza kaydını, hayatın en saf, en dokunaklı anlarını öykülere yükleyerek tutuyor. Hatıra Kadar Narin Hafıza Kadar Zalim, zamanın akışını tecrübe üzerinden yakalayamayanlara sunulmuş bir armağan…

    9,09
  • İçimdeki Sazlar Başka Söz Başka

    1970’lerden günümüze hatıralardan yansıyan latif bir iklim… Kişinin kendisiyle yüzleştiği aynaya düşen yaralı izler… Yaraların üzerinden berrak bir dere gibi akan cümleler… Herkesin kendinden, yakınlarından izler bulacağı, bulduklarını şarkılara yaslayacağı, olmak ile ölmek arasındaki gerilimi ince bir sızı olarak hissettiren hayat sahneleri… Bireyin araftaki yalnızlığına eşlik eden ekran tekinsizliği… Genç kızların kariyer imtihanları… Üçüncü kişiler tarafından denetlenip derecelendirilen evlilik hikâyeleri… Fatma Barbarosoğlu hayatın izini cümlelerle nakışlamaya devam ediyor.

    9,09
  • Tarihin Işığında

    Biz hepimiz kendimize göre birer Enver Paşayız. Elimize fırsat geçse nice Enver Paşalıklar yaparız. Onun için birinci harbin komutanlarının aceleciliğini ve hayalciliğini hak vermesek de anlamak lazım.

    -Dünyada hiçbir doğru dürüst devlet yoktur ki dini kontrol etmesin. Bunun demokratik gelişmemişlik düzeyiyle de ilgisi yoktur. Büyük dinlerin yapısı ve ananesi böyledir

    -Fatih doğu ve batı dillerine hakimdi. Kanuni bir kuyumcu, IV. Murad ressam ve müzisyen, II. Abdülhamid usta bir marangozdu. Abdülaziz şark ve garp musikisinde eserler bestelemişti.

    -“Türkiyeli” ismi tercüme edilemez, içeriği bakımından bu kelimeyi teklif edenlerin de amacını zaten karşılamaz. Başka bir kimlik kullanmak isteyenler bunu ifade edebilirler. Ama bunun için ülke yurttaşlığının ve kimliğin adını değiştirmelerine lüzum yoktur, hakları olduğunu da zannetmiyoruz.

    Tarihçi İlber Ortaylı sıra dışı analizlerine ve güçlü yorumlarına devam ediyor. Kendisine has bakış açısıyla geçmişi “Tarihin Işığında” ustaca değerlendiriyor.
    devamını oku

    9,09
  • Güzellik Uykusu

    İbrahim bey bu gece eve gelmedin Kaç kez açıldı senin için kimdir o penceresi Farkında mısın bilmem Düşmansız yaşamak köreltiyor adamı İnsanı yoruyor başkasının şarkısı İşte bundan dolayı düşmanı püskürtmekten Vazgeçip susuyorum ve tüfeği alnıma Kaş diye çatıyorum. A benim Oğulotu bitmeyen topraklarda Şaşırıp kalan kalbim Senin Türkçen yok mu, anlatıyorum işte Bir kuş musun ki ürkmek için bahane Arayıp duruyorsun. Bize dönecek oysa o güzel ölüm Yatacağız beraber güzellik uykusuna Her gün bahar olacak ve onun temizliği Yeni yıkanmış tül perde ne ki Benzetecek bizi dağların doruğuna…

    6,79
  • Fabrika Ayarı

    Biz sohbetin gücüne ve bereketine inanıyoruz. Zira sohbet bir hâl aktarımıdır. Sohbet gönlün dile gelmesidir. Sohbet kalbin içindekinin bütün yalınlığıyla dışa vurmasıdır. Sohbet ile söz âdeta can bulur, can olur, can verir. Evet, bir sohbetin, muhabbetin sonucunda ortaya çıkan bu kitabın temel amacı bir yerlerde aksini bulmak, bir gönülden yankılanmaktır. Bir başlangıca vesile olmak, bir umudu diriltmektir. Bütün meselemiz, bir insanın kalbine dokunabilmektir. Sadece bir kardeşimizin fabrika ayarıyla, yani fıtratıyla yüzleşmesine aracı olsa, bu kitap görevini fazlasıyla yapmış olacaktır. Umudumuz, belki de kurtuluşumuza sebep olacak o bir kişidir. Duamız, o bir kişiye ulaşabilmek, dokunabilmektir. Niyazımız, o bir kişinin yarasına merhem olabilmektir. Ötesi değil, fazlası da değil: Sadece o bir kişi. Âmin.

    7,94
  • Halil İnalcık’ın Merceğinden Osmanlı

    Halil İnalcık’ın Merceğinden Osmanlı kitabı; İnalcık’ın bazı önemli söyleşilerinden, yazılarından, sempozyum ve açılış konuşmalarında dile getirdiklerinden derlenen metinlerin Osmanlı başlığı altında bir araya getirilmesiyle oluştu. Tek yanlı yorumlanmış bu tarihin okumasını doğru yapabilmekte fayda sağlayan bu kitap, Osmanlı’nın istatistik sisteminden yemek kültürüne kadar detaylı bilgiler aktarıyor. Ve İnalcık, tüm bunların kültür tarihi bakımından önemini anlatırken elbette Osmanlı tarihini yorumlayışımıza da büyük katkı sağlıyor.

    10,24
  • En Güzel Hediye

    ’ Birden kendimi ıssız bir adada tek başına kalmış da uzakta bir gemi görmüş gibi hissettim .
    – Hadi ne olur, ipuçlarını söyle ! diye yalvardım .
    – Sana üç tane ipucu vereceğim, fakat zamanı gelene kadar bir daha hediye hakkında asla soru sormayacaksın !
    – Tamam, diyerek çaresizce kabul ettim .
    – Dikkatle dinle, bir daha tekrar etmeyeceğim !
    Birinci ipucu, ondan çok çok faydalanacaksın .
    İkinci ipucu, onunla olduğunda zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksın, sana iyi bir arkadaş olacak .
    Üçüncü ipucu, istediğin zaman yanında taşıyabileceğin büyüklükte bir hediye olacak.’’
    Genç Okurlarımız ! Birbirinden güzel, eğitici ve eğlenceli hikayelerden oluşan bu kitapta kendinizden çok şeyler bulacaksınız .
    Haydi Gençler ! Sizi her hikayede farklı dünyalara açılmaya davet ediyoruz .

    7,94
  • Hakikat İncinmesin

    “İnsan kaderine doğru mu gider yoksa kaderi mi her hâlükârda insanı gelip bulur? Kader kendisine gittiğimiz midir, kendisinden kaçtığımız mı? Gidişlerin ve gelişlerin yolu sandığımız kadar net değil. Bazen gidiş zannettiğimiz şey, kaçmaya çalıştığımız yere hızlı bir dönüş olabiliyor.”

    “Hakikat İncinmesin” dört kadının iç içe geçen hayatlarını; ölüm, mahremiyet, masumiyet, hatıralar, yaşlılık ve gençlik üzerinden başlatılan bir sorgulamaya dönüştürüyor. Fatma Barbarosoğlu bu romanında okuyucusunu yakın tarihin değil, yakan tarihin bellek duraklarında ağırlıyor.

    7,94
  • Passages Choısıs De Kutadgu Bilig

    La cruaute est comme un feu qui se consume La loi est comme l’eau si elle coule elle procure des bontes O maitre si tu veux reigner longtemps dans ton pays Utilise la loi correctement et protege le peuple

    3,34
  • Ausgewaehlte Abschnitte Aus Kutadgu Bilig

    Erledige deine Aufgaben gerecht, bemühe dich darum und sei niemals grausam, diene Allah und folge seinem Weg.

    Ein grausamer Mann wird niemals lange Zeit die Regentschaft innehaben. Die Grausamkeit des Grausamen dauert niemals lange Zeit an.

    3,34
  • Haklar ve Vazifeler

    Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi’nin (rha.) kaleme almış olduğu elinizdeki kitap daha önce Ana Baba Hakları adıyla yayınlanmıştı. Ancak Osmanlıca el yazması orijinal nüshası incelendiğinde müellifin kitaba herhangi bir isim vermediği anlaşılmıştı.
    Ana Baba Hakları adı müellif tarafından verilmediğinden ve içeriği tam kapsaması açısından kitap için Haklar ve Vazifeler ismi daha uygun bulunmuştur.
    Zira ebeveynin çocukları üzerindeki hakları ağırlıklı olarak işlenmesine rağmen kitapta ana hatlarıyla şu başlıklar bulunmaktadır: Allah’ın kulları üzerindeki hakları, Peygamberimiz’in ümmeti üzerindeki hakları, alimlerin hakları, ana-babanın evlâdı üzerindeki hakları, evlatların ebeveyn üzerindeki hakları, karı-kocanın birbirleri üzerindeki hakları, komşu hakları, akraba hakları, hayvan hakları, devlet, millet ve memleket hakları, kaçınılması gereken günahlar ve nefsin mertebeleri.
    Eserde öncekinden farklı olarak; âyetlerin tercemesi olmayanlarının çevirisi verilmiş, hangi sûrenin hangi âyeti olduğu belirtilmiş, hadislerin kaynakları gösterilmiştir. Kimi kelâm-ı kibâr ve şiirlerin orijinali tespit edilip kaynakları verilmiştir. Metinde geçen ve günümüz insanının anlamakta güçlük çekeceğini düşündüğümüz kimi kelimeler, çok kısmî de olsa sadeleştirme yoluna gidilmiştir. Eserin sonunda bir kaynakça çıkarılmış ve istifadeyi kolaylaştırmak için analitik dizin hazırlanmıştır.
    Eserin müellif nüshası olan aslı, büyük boy, çizgisiz, kalın, beyaz bir deftere Arap harfleriyle Osmanlıca olarak yazılmıştır.
    İstifade edilmesi niyazıyla…

    7,94
  • Hiçbir Zaman Hiçbir Şey

    Yanlış bir şeyler var. Bu yanlışa yokmuş gibi yapmaya devam edersek yanlışın bir parçası olacağız. Doğruyu söylemeden, doğruca eylemeden sadece yanlış var diye bağırırsak vicdanımızı sahte bir teselliyle avutacağız. “Birileri artık bu yanlışları düzeltmeli” deyip kenara çekilirsek yükü omuzlamanın külfetinden eleştirmenin kolaycılığına kaçmış olacağız. “Kendimi düzeltirsem yeryüzü hiç olmazsa bir yanlıştan kurtulacak” şuuru içinde ‘emrolunduğumuz gibi’ dosdoğru olmak derdiyle yaşayabilirsek, işte o zaman gerçekten bir şey yapmış olacağız.

    “İnsan olamadıktan sonra ne olsam ne olur” ve “insan olduktan sonra ne olmasam ne olur” idraki içinde duvarları yıkmak için aşkla yola revân olan divanelere duvarın şeş cihetinden Bizim Yunusça selam olsun.

    “Cümleler doğrudur sen doğru isen
    Doğruluk bulunmaz sen eğri isen”

    5,64
  • Tarih Sohbetleri

    Türkiye tarihinin teknik olarak yazımını, birtakım tezlerin teknik tenkidini yapanlar ecnebiler, yani tarih eğitimlerini, tarihe bakış alışkanlıklarını tamamıyla bu çevrenin dışında edinmiş insanlar. Bu konunun üzerinde durulması gerekiyor.”

    “Türkiye’de, Diyanet İşleri Başkanlığı hükümet bünyesinin dışına çıkarılamaz, bu mümkün değildir; zaten dinen caiz değildir. Dinen caiz olmadığı gibi, pozitivist ve müspet dünya görüşüyle de mümkün değildir.”

    “Eğitimi ve nüfusu gerileyen, sanayileşmesi çözülen, bütçe kısıntılarıyla boğuşan Avrupa 19. yüzyıldaki beşeriyet tarihi alanındaki üstünlüğünü 20. yüzyılda muhafaza edememiştir ve bu yüzyıla da yorgun ve yaşlı girmiştir. Türkiye ise bilhassa yüksek tahsilde kısmen Amerikan yöntemlerini takip etti ve bu yöntemler de yararlı oldu.”

    “Açıkçası bir Cumhuriyet tipi yaratamadık; yani Cumhuriyet kendi adamını yetiştirememiştir. Atatürk bazı örnekler ortaya koydu ama arkadan gelenler bunu sürdüremedi. Kendine Cumhuriyetçi diyenler de dahil olmak üzere Cumhuriyet tipi inşa edilemedi ve elbette bu maarifleşmeyle ilgili bir meseleydi.”

    “Bizim gibi ülkelerde hiçbir zaman ekstrem akımların taraftar bulması ve idareyi ele geçiren insanların bile uç hareketler göstermesi mümkün değil. Konsensüs içinde olmak zorunda. Ayrıca bakmak lazım, bu memleketin fundamentalist insanları İran’daki gibi bir zümre yetiştirmişler mi diye. Cumhuriyet, laik olduğunu söylüyor, tabii İslam dininde kurum olarak laiklik olmaz. Ama koymuş ve bunu tatbik etmiş.”

    “Bir kent kültürümüz var. Mesela İstanbul, müthiş bir atılım yaptı, ama İzmir altyapısı olmasına rağmen o derece eğilim gösteremedi, çünkü iktisaden de gelişemiyor. Ankara, maalesef bütün sübvansiyon ve aşılamalara rağmen aşı tutmadı.”

    10,24
  • Geldik Sayılır

    İnsan yorgunluktan ibarettir.
    Gelir, yorulur ve gider.
    Hayatın bir yolculuk olduğuna
    inanıyoruz. Gitmek için geldik.
    Bu yaşıma kadar gördüğüm güzellik
    ve inceliklerin bir kısmı bu kitapta
    bulunuyor. Geldik Sayılır, on beş yıl
    boyunca kaleme aldığım gezi ve
    dostluk yazılarından oluşuyor. Biraz
    da hatıralar, hevesler.
    Elbette gitmek istediğim halde
    gidemediğim yerler de var. Ahlat,
    Gelendost, Sultandağı gibi. Belki
    oraları da görme imkânım olur ve
    kitaptaki yerlerini alırlar.

    4,49
  • Sorularla Bir Cihan Imparatoru Fatih Sultan Mehmed Han

    Çocuk yaştan itibaren payitaht ve cihan hâkimiyeti için kendisini yetiştiren II. Mehmed, 21 yaşında İstanbul’u fethederek Peygamber Efendimiz’in kutlu hadisine mazhar olan âlî bir şahsiyet… İstanbul surlarını yıkan şâhî topları icat eden, gemileri karadan yürüten bir mühendis, bir deha… Cesareti ile İstanbul’u fethederek cihad ve gazayı, güç elde ettiğinde zalimleşmeyerek hoşgörüsü ile insan haklarını Batı âlemine tanıtan bir lider… İstanbul’u dünyanın ilim ve kültür şehri hâline getiren, âlimlere kıymet veren, yedi dil bilen bir entelektüel…

    Bu kıymetli insanın ayrıntılı bir portresinin çizildiği elinizdeki kitapta; Ahmet Anapalı, Türker Akıncı’nın sorularını cevaplayarak okuyucuyu Fatih Sultan Mehmed Han’ı tanıyıp anlamaya ve onun aziz hatırasını yâd etmeye davet ediyor.

    9,09
  • Satır Arası Hikayeler

    Vezir olmanın adam olmaya yetmediğini hikâyelerden öğrendik, kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını, bir böceğin bile sebepsiz yaratılmadığını, her işte bir hayır olduğunu, sevmeyi, sevilmeyi, cömertliği, kahramanlığı, saygıyı, adam olmayı, incitmemeyi, hatta ‘insan’ olmayı hikâyelerden öğrendik.

    Bu miras yarınlara taşınmalıydı. Kimi kalın ciltli kitapların sayfaları arasında saklanmış, kimi dilden dile asırlardır dolaşagelen bu hikayeler asla unutulmamalıydı. Yarınların çocukları soba başında ısınmayı bilmeseler de, mısırların çıtırtısını duymayacak olsalar da, en azından bu muhteşem mirastan mahrum kalmamalıydılar…

    7,94
  • Mutluluk Onay Belgesi

    ‘’Bura’’da kimse yok mu !
    Öteki, beriki, biz, siz, onlar, hepimiz ‘’ora’’ dayız.
    Mutluluğunu / öfkesini başkalarına onaylatmaya kalkan herkes, ‘’bura’’ yı terk edip, bir başkası olarak ‘’ora’’ya, sanal aleme iltica ediyor.
    İnsanoğlu, 19.yüzyılın teknolojisine uzuvlarını kaptırdı.21.yüzyılın teknolojisine ise duygularını ve benliğini kaptırıyor.
    Dünya başkalaşıyor, değişiyor.Gündelik hayatın dijital kültüre yaslanan değişimini, öyküler üzerinden idrak etmek isteyenler için:
    Her günü bir ölçek Mutluluk Onay Belgesi.
    Fatma Barbarosoğlu’nun kaleminden ‘’Sanal Cumhuriyet’in yalnız vatandaşlarını okumak, kalbinize, aklınıza, fikrinize iyi gelecek.

    9,09
  • İmaj ve Takva

    Sosyolog Dr. Fatma Barbarosoğlu, İmaj ve Takva’da İslamcıların alternatif kamu arayışlarını; bu arayış esnasında kamusal alanı takvaya uygun olarak dönüştürme girişimlerinden vazgeçişlerini; hakim kamuya eklemlenme ve imaja sığınma süreçlerini yakın plan fotoğraflar eşliğinde tahlil ediyor. Tahliller, ateşin içinden umut çıkarmaya uğraşan bir kalbin, mesuliyet taşıyan bir bakışın ürünü olmaları sebebiyle dikkat çekici ve tarihi bir öneme sahip. Bu önem Barbarasoğlu’nun bir kadın olarak “kadın bakış açısı” içinde hapis olmama dirayetinden de kaynaklanıyor. Meselesine tümüyle vakıf bir kalemin “sözü yormayan” berrak bir ifadesi, İmaj ve Takva. Bu özelliğiyle hem imaj hem takva diyenler kadar, daima takva diyenlerin de vazgeçemeyecekleri bir kitap.

    9,09
  • Hayat Teselli Olmaktır

    Marx’ın ‘’Kapitalizm , gölgesini satamadığı ağacı keser .’’cümlesi ile Efendimizin ‘’Hurma sizin halanızdır. ‘’ Hadis-i Şerif’ini aynı gün öğrendim. İlkini anlayacak kadar eleştirel bakışım gelişmemişti henüz.Efendimin cümlesinin anlamını içimde hazır buldum.
    Her ağacı o gün bugündür akrabam bildim.
    Ağaçların en çok gövdesine sarılmayı sevdim.
    Ağaçların gövdesine sarılmayı sevdim . Çünkü canımın canı
    Annem bulduğu her toprağa ağaç dikerdi.
    Annemin, hayatın acılarına karşılık bir teselli olarak ağaç dikişini idrak ettiğimde, otuzlu yaşlarımı geride bırakmıştım.
    Ömür denilen şeyin bir teselli arayışı olduğunu öğrenmeye henüz başlamıştım.
    Işte tam o sıra Yusuf Hemedani’nin cümleleri mihmandarım oldu.
    ‘’Hayat Teselli Olmatır , herkes tesellisini kendi nev’inden arar ‘’ diyordu.
    Yusuf Hemedani . Ben tesellimi kelimelerde buldum.

    10,24
  • Ahir Zaman Gülüşleri

    Son peygamber, Yaratıcıdan gelen son kitabı kullara ulaştırdıktan sonra, hangi zamanda yaşarsa yaşasın faniler kendi zamanlarını ahir bildiler. “Ahir zamana kaldık” diye dertlenen şairin yaşadığı devrin üzerinden yüzyıllar gelip geçti. Kendini bilen her fani zamanını ahir bildi. Hüznüne tebessüm, tebessüme hüzün ekti. Ahir Zaman Gülüşleri, “Hikaye merhemdir, usul usul geçer yaraların üstünden” diyen sosyolog-hikayeci Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun dördüncü hikaye kitabı Çağdaş hikayenin önde gelen isimlerinden olan Barbarosoğlu, Ahir Zaman Gülüşleri’nde değişimin hızı karşısında insan olma cevherini koruma çabası gösteren ahir zaman insanının trajik-komik hikayesini usta bir dille sunuyor okuyucularına.

    7,94
Open chat
Size nasıl yardımcı olabiliriz?