Jose Saramago

Portekiz edebiyatının dünyaca ünlü yazarlarından biri olan Jose Saramago 16 Kasım 1922 yılında Portekiz’in Azinhaga Ribatejo kentinde doğmuştur. Yoksul bir köylü ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Lizbon’da öğrenim gören yazar bu sırada kırsalda çalışmıştır. Ekonomik nedenlerden ötürü okulu bırakmak zorunda kalmıştır. Makinistlik eğitimi aldıktan sonra teknik ressamlık, editörlük ve çevirmenlik gibi birçok iş yapmıştır. 1993 yılında Kanarya adalarına yerleşen Jose Saramago Pilar del Rio ile evlenmiştir. 18 Haziran 2010 yılında hayata gözlerini yummuştur. Roman, deneme, şiir ve oyun kitapları yazan Jose Saramago’nun ilk kitabı olan Günah Ülkesi 1947 yılında yayımlanmıştır. Bu kitabından sonra uzun bir müddet roman yazmamıştır. Düz yazılarında nokta ve virgülden başka noktalama işareti kullanmamıştır. Üslubunda ise muzip bir tavır görülür. Bu onu diğer yazarlardan ayıran önemli bir etkendir. 1966 yılında Muhtemel Şiirler kitabıyla edebiyata dönen yazar Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl romanında Avrupa’da gittikçe artan faşizme karşı bir eleştiri niteliği taşır. 1991 yılında yayımladığı İsa’ya Göre İncil kitabında ise şeytan ve Tanrıyı ters yüz ederek kilisenin onu aforoz etmesine neden oldu. 1995 yılında en büyük romanlarından biri olan Körlük kitabını yayımlamıştır. Bu kitabında ise ne kahramanların ne de mekanların yeri belli değildir. Okuyucuyu sadece körlükle baş başa bırakmak istemiştir. İnsanların maddi körlüğün özelinde nasıl manevi körlük yaşadıklarını anlatmaya çalışmıştır. Ayrıca bu eseri sinemaya uyarlanmıştır. Yazarın son kitabı olan Kabil’de ise kutsal kitaplarda adı geçen Habil ile Kabil’in hikayesini anlatmıştır. Bu kitabında yazar herkesin bildiği üzere Kabil’i kötü kardeş olarak yazmamıştır. Kendi kaleminden çıkan farklı bir dinler tarihi kitabı olarak değerlendirilmiştir.

  • Körlük

    Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kentte gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, cehenneme dönen bu kentte, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi. Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı.

    11,39
  • Çatıdaki Pencere

    “Ölmek varolmuş olmak ve artık olmamaktır,” derdi José Saramago. O öldü, artık yok, ama Çatıdaki Pencere Portekiz’de ve Brezilya’da, anadilinin vatanlarında basılır basılmaz insanlar yeni kitabı elden ele dolaştırdılar ve yepyeni bir heyecanla okuduklarını, şaşkınlıklarını dile getirdiler. Saramago bir kitap daha yayımlamıştı, duyarlılıklarımıza nüfuz eden, hayret ve hayranlıkla kalakalmamıza neden olan taze ve aydınlık bir kitap; ve anladık, sonunda anladık ki bu artık kesinlikle varolmayan ama paylaşmaya devam etmek isteyen yazarın ardında bıraktığı bir armağandır. Bıktırana kadar şu cümle yinelendi: Bu kitap bir mücevher, Saramago nasıl olup da o yaşında bu bilgeliğe sahipti, insanları böylesine incelikle, kusursuzca ve anlatıyı uzatmadan betimleyebiliyordu? Nasıl olup da sıradan ve önemsiz ama bir o kadar da evrensel durumları dile getirebilecek, bu kadar dingin bir şiddetle köhne değer yargılarına karşı gelecek kapasiteye sahipti?”
    Pilar del Rio

    Çatıdaki Pencere, José Saramago’nun yazarlığının erken döneminde yazdığı, ama ölümünden sonra yayımlanan romanı. Eşi Pilar del Rio’nun dediği gibi, Çatıdaki Pencere Saramago’ya giriş kapısıdır ve her okur için bir keşif olacaktır. Sanki mükemmel bir halka tamamlanıyormuş gibi. Sanki ölüm yokmuş gibi.
    devamını oku

    9,09
  • Mızraklar, Mızraklar Tüfekler, Tüfekler

    “Silah sanayinde neden hiç grev olmaz?” Saramago, ömrünün sonlarına doğru kafasını kurcalayan bu soruya yanıt aramak için, tamamlayamadığı bu son romanına başlıyor. Romanın çıkış sorusu son derece yaşamsal ve güncel bir etik anlam taşımaktadır: Silah üreten fabrikaların karanlık geçmişi, her türlü grev girişiminin kanlı bir şekilde bastırıldığını göstermektedir. Silah fabrikalarında hiç durmayan ve zorla sürdürülen bu üretim, aslında dünyada asla bitmeyen savaşları da temsil etmektedir.
    Bir silah fabrikasında çalışan ve ağır silahlar bölümüne terfi etmek dışında bir amacı olmayan Artur, acaba idealist karısı Felícia’nın peşinden gidip, görev aşkıyla çalıştığı fabrikanın İspanya İç Savaşı’nda oynadığı karanlık rolü deşifre edecek midir? Yani Saramago’nun metinlerinde sıkça vurguladığı bir ilkeyi, “çöküş koşullarında bir erdem isyanı başlatmayı” başarabilecek midir?
    Saramago’nun romanı yazma sürecinde aldığı notlar, usta bir yazarın romanını kurgularken aklından geçenlere ışık tutuyor ve kitapta yer alan Saramago üzerine yazılmış diğer metinlerle birlikte, okuru romanı tamamlamaya, sorulan etik soruların peşinden gitmeye davet ediyor.
    devamını oku

    6,79
  • Yitik Adanın Öyküsü

    İber Yarımadası anlaşılmaz bir şekilde anakaradan ayrılmıştır. Du¨nyanın her yerindeki gazeteler Yarımada’nın o tarihi fotoğrafını kocaman manşetlerle yayınlarken birbirinden ilginç rastlantılarla bir araya gelen beş kişinin her biri de bu kopuşun kendi davranışlarının sonucu olduğunu du¨şu¨nmektedir.

    İki atla bir köpeği de yanlarına alarak koyuldukları seru¨vende, bir karaağaç dalı ile toprağa şekiller çizen Joana Carda, yerin sarsıldığını duyan Pedro Orce, su¨rekli sığırcıklar tarafından takip edilen José Anaiço, çok ağır bir taşı denize attığının nasıl
    göru¨ldu¨ğu¨ne bir tu¨rlu¨ akıl erdiremeyen Joaquim Sassa ve tavan arasında bulduğu bir çorapla uğraşıp duran Maria Guavaira, bizi hayali bir du¨nyaya doğru yola çıkartırken bir yandan da yaşamla ilgili pek çok gerçekle yu¨zleştiriyor.

    Nobel Edebiyat Ödu¨llu¨ yazar José Saramago bu romanında şiirsel u¨slubu ve ironik yaklaşımı ile siyaseti, kimlikleri, coğrafyayı, sınırları, insan ruhunu, varoluşu, yeniden sorgulatıyor. “Don Quijote geleneğinden gelen Yitik Adanın Öyku¨su¨,

    Saramago’nun belki de en iyi kitabı . ”
    Los Angeles Times

    “İnanılmaz eğlenceli – ara ara karşımıza çıkan metafizik dokundurmalar ve yazarın zekice anlatımıyla önu¨mu¨ze muhteşem bir du¨nya seriliyor.”
    Publishers Weekly
    devamını oku

    9,09
  • Bütün İsimler

    Don José, yirmi beş yıldır Nüfus Kayıt Merkez Arşivi’nde çalışmaktadır. Sağların ve ölenlerin kayıtlarının tutulduğu, hiyerarşik bir düzenin uygulandığı Arşiv’de, günlerini doğum, evlilik, boşanma ve ölüm belgeleriyle geçirir. Ancak Don José’nin herkesten sakladığı bir tutkusu vardır: Gazete ve dergilerden kestiği, ünlü kişilerle ilgili kupürleri biriktirmek. Koleksiyonuna eklemek için Arşiv’den gizlice aldığı dosyaların arasına meçhul bir kadının fişinin karışmasıyla Don José’nin sıradan hayatı yön değiştirir. Don José, bu kadının hayatıyla ilgili her şeyi öğrenme isteğiyle yanıp tutuşur. Neredeyse saplantıya dönüşen bu tutkudan çılgına dönen Don José, bilinmezlerle dolu, karanlık bir yola sapar. Araştırmaya devam ettikçe meçhul kadınla ve kendisiyle ilgili sarsıcı şeyler öğrenir.

    Nobel Edebiyat Ödülü sahibi José Saramago, bu absürd, ürpertici, gerçeküstü ve büyüleyici metinle, okurlarına, insanların yalnızlığını, tesadüflerin gücü ve etkisini, yaşayanlarla ölüler arasındaki o ince çizgiyi özgün bir anlatımla aktarıyor.

    “Kışkırtıcı bir roman, değişken ve tedirgin edici, metaforik labirentlerle ve okuru yanıltan ipuçlarıyla dolu.”
    The Herald
    devamını oku

    9,09
  • Toprağın Uyanışı

    José Saramago’nun çocukluk deneyimlerinden taşıdığı izlerle tartışmasız en kişisel, en mahrem yapıtı. Hayal dünyasının yatağını oluşturan anıların kök tuttuğu amansız bir coğrafyanın insanlarını anlatıyor. Yirminci yüzyılın başında Portekiz’in güneyindeki Alentejo eyaletinde yaşayan Mau-Tempo ailesinin üç kuşak süren hikâyesi boyunca, hayat mücadelesi veren yoksul ve topraksız köylülerin maruz kaldıkları sömürüye ve uğradıkları onca zulüm ve işkenceye rağmen hiç kaybetmedikleri isyan ve direniş ruhuna tanıklık ediyoruz.
    Saramago’nun deyimiyle “yaşam karşısında takınılan doğal ağırbaşlılık” Alentejo’nun uçsuz bucaksız düzlüklerindeki çetin koşullar içinde başlı başına bir erdeme dönüşüyor.
    devamını oku

    9,09
  • Defterler

    “22 Kasım 2007 gecesi, sabahın dördünde ‘öldüm’ ve yalnızca dokuz saat sonra ‘yeniden dirildim.’ Tam bir organik çöküş, beden fonksiyonlarında beni hayatın son eşiğine, o vedalar için çok geç olan yere götüren bir duruş. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Pilar oradaydı, yengem María da oradaydı, ikisi de, devinimsiz, tüm güçlerin terk ettiği ve ruhu çekilip gitmiş gibi görünen, yaşıyor olmaktan çok çare bulunamaz bir kadavraya dönmüş bir bedenin önünde. O saatlerin nasıl olduğunu bugün bana anlatanlar onlar. Ana, torunum, sonraki günün akşamı geldi. Baba ve büyükbaba, hâlâ kendi solumasının rüzgârıyla tükenmekle tehdit eden bir mumun alevi gibi solgundu. Sonra bedenimin kitaplarla, şöyle söyleyelim, başka çiçeklerle çevrili halde kütüphaneye konulacağını anladım. Kaçtım. Yavaş, çok yavaş bir kendine geliş yılı, doktorların söyledikleri gibi, bana sağlığımı, enerjimi, düşünce çevikliğini geri verdi, bana aynı zamanda evrensel bir çare olan işi de geri verdi. Ölüme değil, yaşama doğru kendi ‘Fil Yolculuğumu’ yaptım, ve buradayım. Emrinize amade.”

    “Saramago’nun Defterler’i hüzünlü bir kitap değil […] öfkeli bir kitap değil, sadece, bir veda.”
    Pilar del Río (eşi)
    devamını oku

    9,08
  • Heykelden Taşa ve Nobel Konuşması

    Heykelden taşa. Saramago’nun yıllar sonra kendi yazını ve zanaatına dönüp baktığında gördüğü seyrin veciz bir eğretilemesi. Saramago severlerin, okudukları kitapları yerli yerine oturtabileceği bir çerçeve ya da bir izlek önerisi de diyebiliriz.
    Bu kitap Saramago’nun 1998’de Torino Üniversitesi’nde yaptığı “Heykelden Taşa” adlı konuşmayı yine aynı yıl İsveç Akademisi önünde gerçekleştirdiği Nobel Konuşması ile birleştirirken, eşi Pilar’ın başlığın öyküsünü anlattığı sunuşu, Fernando Gómez Aguilera’nın derinlikli analizi, yazarın kendi eliyle kaleme aldığı otobiyografisi ve en sondaki albümle birlikte dört başı mamur
    bir Saramago haritası çıkarıyor.
    devamını oku

    6,79
  • Görmek

    Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayış ve keskin bir görüyle harmanladığı, o muazzam dil cambazlığıyla devamlı eşeleyerek zihnimizde karıncalanmadık yer bırakmadığı bu unutulmaz eserinde, hamaset denen düşünce fukaralığının ve onun kovuklarında yuvalanan güç saplantısının ipliğini pazara çıkarıyor. Fars hiç bu kadar trajik anlatılmamıştı.

    9,09
  • Kabil

    José Saramago ölümünden önce yazdığı ve yayımlandığı ülkelerde büyük tartışmalara yol açan son romanında insanlığın kutsal kitaplardaki başlangıcına geri dönüyor.

    Âdem ile Havva’nın oğlu, kardeş katili, “sürgün ve gezgin” Kabil’le çıkılan bu yolculuk, Eski Ahit’in loş ve tekinsiz diyarlarında, zaman ve mekân kavramlarını altüst ederek, süreğen bir şimdiki zaman içinde, edebiyatla felsefenin kesiştiği dar alanlarda dolaştırıyor okuru.

    5,64
  • Bilinmeyen Adanın Öyküsü

    “Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver.”
    Bilinmeyen adaların kalmadığına inanılan bir dönemde bilinmeyen ada arama cesaretine sahip bir adamla böyle bir cesareti görüp hayatını değiştirebileceğine inanan bir kadının büyük usta Saramago’nun eşsiz anlatısında edebiyat tarihine geçen yolculukları böyle başlar. Emrah İmre’nin Portekizceden çevirisi ve Birol Bayram’ın desenleriyle okurun minör başyapıtlarından olacaktır Bilinmeyen Adanın Öyküsü.

    4,49
  • Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş

    Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer ve hiç kimse ölmez. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayalkırıklığı ve kaosa bırakır.

    İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla insanların arasına geri döner.

    Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’u, başladığı gibi bitiriyor: “Ertesi gün hiç kimse ölmedi.”

    10,24
Open chat
Size nasıl yardımcı olabiliriz?